•Lenin,
Propaganda ve Ajitasyon Üzerine, 1897
•…Rusya
Sosyal-demokratlarının sosyalist faaliyetleri, bilimsel sosyalizmin
öğretilerinin propaganda
yoluyla yayılmasından, yani bugünkü toplumsal
ve ekonomik sistem hakkında, bu sistemin temeli ve gelişmesi hakkında, Rusya
toplumunun farklı sınıfları
ve bu sınıfların birbiriyle olan karşılıklı ilişkileri, birbirleriyle olan mücadeleleri,
işçi sınıfının bu mücadeledeki rolü
ve işçi sınıfının çöken ve yükselen sınıflara ve kapitalizmin geçmişi ve
geleceğine karşı tutumu, uluslar arası Sosyal-demokrasinin ve Rusya işçi
sınıfının
tarihi
görevi hakkında, işçiler arasında doğru
bir kavrayışın yayılmasından oluşur.
•
•
•Parti
ile Yığın Arasındaki İlişki
•Yığın üst sınıf olsun, alt sınıf olsun görünüşe,
işin dış yüzüne, ilk ağızdaki sonuçlara
bakarak karar verir. Son yirmi yıl boyunca, tüm dünyada bu yığınlar Louis
Bonapart'ı tanrılaştırdı. Ben ise onu doruk noktasındayken bile, vasat bir alçak olarak teşhis ettim.
Junker Bismark hakkındaki görüşüm de budur.
•(Marks'tan
Kugelmann'a, 04.02.1871)
•
•Politik
Mücadele
•Politik
alanda karşıtlarımızlarla mücadeleden kaçınmak özellikle örgütlenme
ve propaganda cephesinde en güçlü silahlardan birini terk etmek demektir.
•(Engels'ten
Uluslararası Emekçiler Derneği İspanya Federal Konseyine, 13.02.1871)
•
•Sekterliğin
Gericiliği
•Sosyalist sekterliğin ve gerçek işçi sınıfı hareketinin gelişimi,
her zaman, birbirleriyle ters orantılı olmuştur. İşçi sınıfı
bağımsız tarihsel bir hareket için yeterli olgunluğa erişmedikçe, sektler (tarihsel olarak) haklıydı. İşçi sınıfı bu olgunluğa erişir
erişmez, bütün sektler, özünde gerici bir konuma girmişlerdir.
•
•İşçi
Sınıfı Partisi Sınıfları Yok Etmeyi Amaçlar
•"[...] Alman işçi partisi, sanayide ve tarımda ulusal ölçekte kolektif üretimi gerçekleştirerek ücretli
emeği ve onunla birlikte sınıf farklılıklarını ortadan kaldırmak için çalışır; bu amaca ulaşmak
için uygun olan her
önlemi destekler!.." (Engels'in
Bebel'e 18-28 Mart 1875 tarihli mektubu)
•
•Politik
İktidarı Fethetmek
•"[...] Gelecekteki toplumsal
devrimin, öteki çok daha önemli amaçlarına ulaşabilmek için, proleter sınıfın ilkin devletin örgütlü politik gücüne sahip olması ve onun yardımıyla
kapitalist sınıfın direncini kırıp toplumu yeniden örgütlemesi gerektiğini her
zaman belirttik. Bütün bunlar, 1847 tarihli Komünist Manifesto'da, bölüm II'nin sonunda daha önce
söylenmişti.“
• (Engels'in
Philip Van Patten'e 18.4.1883 tarihli mektubu) Not: Dikkat edin,
"devletler"i değil, "devlet"i ele geçirmekten bahsediyor!
•
•Devrimci
Maceracılık, 1 Nisan 1902
•Sosyal-Demokratlar maceracılığa karşı her zaman
uyarıda bulunacaklar ve kaçınılmaz olarak tam bir hüsranla sonuçlanan
hayalleri amansızca teşhir edeceklerdir. Devrimci bir
partinin ancak devrimci sınıfın hareketine fiilen rehberlik ettiği zaman adına layık
olabileceğini akıldan çıkarmamalıyız. Gene, herhangi bir halk hareketinin
sayısız biçimlere büründüğünü, durmadan yeni biçimler geliştirdiğini ve eski
biçimleri ıskartaya çıkardığını, değişiklikler getirdiğini ya da eski ve yeni
biçimlerin yeni bileşimlerini yarattığını hiç unutmamalıyız.
•
•Kitleleri
Silahlandırmak
•Mücadelenin araçlarının ve
metotlarının oluşturulması sürecine faal olarak katılmak, görevimizdir. Öğrenci
hareketi şiddetlendiğinde, biz işçilere öğrencilerin yardımına koşmaları için
çağrıda bulunmaya başladık. Ama bunu, gösterilerin biçimlerini önceden
kestirmeye kalkışmadan, bu gösterilerin derhal bir güç
aktarmasıyla ve zihinlerin aydınlanmasıyla sonuçlanacağını ya da özel bir
kıvraklığı vaadetmeden yaptık. Gösteriler güçlendiğinde, gösterilerin
örgütlenmesi ve kitlelerin silahlandırılması için çağrıda bulunmaya başladık ve
bir halk ayaklanması hazırlama görevini öne sürdük.
•
•Şiddet
ve Terörizm
• Şiddet ve terörizmi ilke olarak asla reddetmeksizin,
kitlelerin doğrudan
katılışını sağlayabilecek ve bu katılışı
teminat altına alabilecek şiddet biçimlerinin hazırlanması için çalışılmasını
istedik. Bu görevin zorluklarına gözümüzü kapamıyoruz. Aksine, bu meselenin
"belirsiz ve uzak bir geleceğe" ait olduğu yolundaki itirazlara
aldırmadan, bu görevi yerine getirmek için kararlılıkla ve sebatla
çalışacağız. Evet, beyler, biz hareketin sadece geçmişteki biçimlerini değil,
gelecekteki biçimlerini de savunuyoruz.
•
•Mahkum
Edilenleri Tekrarlamamak
•Biz, geçmişte mahkum edilmiş
şeylerin "kolay" bir tekrarını değil, gelecek vaadeden uzun
ve çetin bir çalışmayı
tercih ediyoruz. Biz, malum dogmalara karşı lafta savaş açan, ama fiiliyatta
güç aktarma, büyük iş, küçük iş ayırımı ve elbette, tek tek çarpışmalar
teorileri gibi küflenmiş ve zararlı görüşleri savunanları her zaman teşhir
edeceğiz.
•
•Propaganda
ve Ajitasyon
•Rusya’nın
bugün içinde bulunduğu siyasi koşullar ve işçi kitlelerinin bugünkü gelişme
düzeyi, işçiler arasında yapılacak propaganda
çalışmasına sıkı sıkıya bağlı ajitasyon çalışmasını
doğal olarak ön plana çıkarmaktadır. İşçiler arasında ajitasyon yapmak,
Sosyal-demokratların, işçi sınıfının bütün kendiliğinden mücadelelerine ve
işçilerle kapitalistler arasında işgünü, ücretler, çalışma koşulları vb.
konusunda patlak veren bütün
çatışmalara katılmaları anlamına gelir.
•
•İşçilerin
Hayatının Günlük Sorunları
•Görevimiz;
faaliyetlerimizi işçilerin hayatının bütün
günlük sorunlarıyla birleştirmek, bu sorunların üstesinden gelebilmelerinde
işçilere destek olmak, onların dikkatini en ağır haksızlıklara çekmek,
işçilerin patronlara karşı taleplerini daha somut
ve amaca
en uygun biçimde ifade etmelerine yardımcı olmak,
işçiler arasında dayanışma bilincini ve dünya
proletarya ordusunun bir parçası olan birleşik bir işçi sınıfı olarak Rusya
işçilerinde, çıkarlarının ve davalarının bir olduğu bilincini geliştirmektir.
•
•Ajitatör
Kadrosu- Rapor Sistemi
•
İşçiler arasında eğitim çevreleri örgütlenmesi, bu çevrelerle merkezi
Sosyal-demokrat grup arasında düzenli
gizli ilişkinin sağlanması, işçi yayınlarının basılıp dağıtılması, işçi
hareketlerinin bütün
merkezlerinde bir rapor
verme sisteminin örgütlenmesi, ajitasyon amacıyla bildiri ve çağrıların basılıp
dağıtılması ve tecrübeli
bir ajitatör kadrosunun yetiştirilmesi;
genel hatlarıyla, Rusya Sosyal-demokrasisinin sosyalist faaliyetinin alacağı
biçimler bunlardır.
•
•Lenin,
Ne Yapmalı
•
Kaynaşmış
bir grup halinde, sarp
ve zorlu
bir yolda, birbirimizin ellerine sıkı sıkıya sarılmış olarak ilerliyoruz.
Düşman tarafından her
yandan sarılmış durumdayız ve bunların ateşi altında hemen hemen hiç durmadan
ilerlemek zorundayız. Özgürce benimsediğimiz bir kararla, düşmanla savaşmak
amacıyla, daha başında kendimizi tek başına bir grup olarak ayırdığımız için ve,
uzlaşma
yolu yerine mücadele yolunu seçmiş olduğumuz için bizi
suçlayan
kimselerin bulunduğu yakınımızdaki bataklığa çekilmemek amacıyla birleşmiş
bulunuyoruz. Ve şimdi aramızdan bazıları şöyle bağırmaya başlıyorlar: gelin
bataklığa gidelim! Ve onları ayıplamaya başladığımız zaman da, karşılıkları şu
oluyor: ne geri
insanlarsınız!
•
•
•Ama bir akım hakkında, o akımın
temsilcilerinin kendileri
için söylediklerinden başka bir şeye dayanmayan
bir yargıdan daha "yüzeysel" bir şey düşünülebilir mi?
•
•Kiminle Çalışmalıyız?
•Ama böyleleri tamamıyla
yanılmaktadırlar. Güvenilmez
kimselerle bile olsa, geçici ittifaklara
girmekten korkanlar, ancak kendisine
güvenemeyenlerdir; böyle ittifaklar
olmasaydı tek bir siyasal parti varolamazdı.
•(S.25)
•
•Teorik
Çalışma
•Şimdi şu sorun ortaya çıkıyor: Rus
"eleştiriciliği"nin ve Rus bernştayncılığının kendine özgü özelliği
bu olduğuna göre, oportünizme yalnız sözle değil, eylemle karşı durma çabasını
göstermiş olanların görevi ne olmalıydı? Birincisi, legal marksizm döneminde
henüz başlamış olan ve yeniden yeraltında çalışan yoldaşların omuzuna yüklenen teorik
çalışmayı başlatma çabalarına
girişmeliydiler. Böyle bir çalışma olmaksızın hareketin başarılı bir biçimde büyümesi olanaksızdı.
•
•Programımızı
Savunmak
•İkincisi, halkın kafasını geniş
ölçüde karıştıran legal "eleştiricilik"e karşı
etkin olarak mücadeleye girişmeliydiler. Üçüncüsü, programımızı ve
taktiklerimizi aşağılama yolundaki her türlü bilinçli ya da bilinçsiz çabanın içyüzünü açığa çıkararak
ve çürüterek pratik hareketteki fikir
kargaşalığına ve sallantılara etkin biçimde karşı durmalıydılar.
•
•
Böylece, görüyoruz ki, düşünce kemikleşmesine vb. karşı üst perdeden söylenen
sözler, teorik düşüncenin gelişmesi konusundaki ilgisizliği ve çaresizliği gizlemektedir.
•
•Teoriden
Özgür Olmak!
• Rus sosyal-demokratlarının durumu,
genel olarak Avrupa'daki (çok önceleri Alman Marksistleri tarafından da
belirtilen) bir olguyu, yani o pek övülen eleştiri özgürlüğünün bir
teorinin yerine bir başkasının konması demek olmayıp, bu türden bütünleşmiş ve işlenmiş teoriden özgür olmak anlamına
geldiğini; seçmecilik ve ilke
yoksunluğu
anlamına geldiğini açıkça göstermektedir.
•
•Teorik Düzeyin Düşmesi
•Hareketimizin gerçek durumuyla az çok
tanışıklığı olanlar, Marksizmin geniş bir biçimde
yaygınlaşmasının yanında, teorik düzeyin belli ölçüde düşmekte olduğunu görmemezlik edemezler.
Pek çok insan, çok az bir teorik eğitimle, hatta hiç eğitilmeden, hareketin
pratik önemi ve pratik başarıları yüzünden, harekete katılmışlardır.
•
•Teorik
Ödün Verilemez!
•Eğer birleşmek zorundaysanız, diye
yazıyordu parti liderlerine Marx,
hareketin pratik amaçlarını karşılayacak anlaşmalara girin, ama ilkeler konusunda herhangi bir pazarlığa
izin vermeyin, teorik "ödünler" vermeyin. Marx bu düşüncede idi, ve hâlâ
aramızda -onun adına- teorinin önemini küçümseme yolunu arayan kimseler var!
•
•
Devrimci teori olmadadan, devrimci hareket olamaz.
•Öteki
Ülkelerin Deneyimlerinden Yararlanmak
•İkincisi, sosyal-demokrat hareket,
özünde, uluslararası bir harekettir. Bu, sadece ulusal
şovenizmle savaşmak zorunda olduğumuz demek değil, genç bir ülkede yeni bir
hareketin ancak öteki ülkelerin deneyimlerinden yararlanacak olursa başarılı
olabileceği demektir de. Bu deneyimlerden yararlanmak için bunları salt tanımak
ya da yalnızca en son kararlarını kopya etmek yetmez. Gerekli
olan, bu deneyimleri eleştirici bir tutumla ele almak ve bunları bağımsız
olarak sınamadan geçirmektir.
•
•
Şu
noktada, yalnızca,
öncü savaşçı rolünün ancak
en ileri teorinin kılavuzluk ettiği bir
parti ile
yerine getirilebileceğini belirtmek istiyoruz.
•
•Mücadelenin
Üç Biçimi
•Engels, sosyaldemokrasinin büyük
mücadelesinin, aramızda olduğu gibi iki biçimini (siyasal ve iktisadi) değil, teorik mücadeleyi ilk
ikisi ile
bir tutarak üç
biçimini kabul ediyor.
•
•Teorik
Sorunlarda Derinleşmek
•Önderlerin ödevi,
özellikle, bütün teorik sorunlar üzerinde gitgide daha çok bilgi edinmek, günü
geçmiş dünya görüşlerinin geleneksel lakırdılarının etkisinden kendilerini
gitgide daha çok kurtarmak, ve sosyalizmin bir bilim durumuna
geldiğinden bu yana, bir bilim olarak yürütülmek, yani irdelenmek istediğini
hiç mi hiç unutmamak olacaktır.
•
•Parti
Örgütünü Sağlamlaştırmak
• Buna göre, böylece kazanılan
gitgide daha açık görüşleri, işçi yığınları arasında artan bir çabayla yaymak,
ve parti ve sendikalar örgütünü gitgide daha güçlü
bir biçimde sağlamlaştırmak önem kazanacaktır.
•
•Fedakarlık,
Kararlılık ve Tutku
•Bu görevin yerine getirilmesi,
yalnızca Avrupa gericiliğinin değil, (şimdi denebilir ki) Asya gericiliğinin de
bu en güçlü kalesinin yıkılması, Rus proletaryasını, uluslararası devrimci
proletaryanın öncüsü yapacaktır. Ve biz, bin kez daha geniş ve daha derin olan
hareketimizi, aynı fedakâr kararlılık ve tutkuyla başlatacak olursak,
öncellerimizin, yetmişlerin devrimcilerinin, kazanmış bulundukları bu onurlu
unvanı elde edeceğimize güvenme hakkına sahip olacağız.
•
•Devrimci
Liderlerin Bilinç Yoksunluğu
•Gerçekten, öyle sanıyoruz ki,
bugünkü hareketin gücünün, yığınların, (özellikle sanayi
proletaryasının) uyanmasında olduğundan ve zayıflığının da devrimci liderler arasında bilinç ve inisiyatif yokluğundan ileri geldiğinden şimdiye kadar
kimse kuşku duymamıştır.
•
•Kendiliğinden
Bir Unsur Olarak Grev
•Bir önceki bölümde, Rusya'nin
eğitim görmüş gençliğinin doksanların ortalarında marksizmin teorilerini genel
olarak nasıl yuttuğunu belirttik. Aynı dönemde, ünlü 1896 St. Petersburg sanayi
savaşını
izleyen grevler, aynı şekilde genel bir
niteliğe büründü. Bunların bütün Rusya'ya yayılması, daha yeni uyanmakta olan
halk hareketinin derinliğini açıkça gösterdi, ve eğer "kendiliğinden
unsurdan" sözedeceksek, o halde, hiç kuşkusuz, kendiliğinden olarak kabul
edilmesi gereken şey, her şeyden önce bu grev hareketidir.
•
•
•Ama kendiliğindenlik vardır,
kendiliğindenlik vardır. Yetmişlerde ve altmışlarda (ve hatta 19. yüzyılın ilk
yarısında) Rusya'da grevler oldu, ve bunlara makinelerin vb.'nin
"kendiliğinden" tahribi eşlik etmişti.
•
•Tohum
Halindeki Bilinç
• Bu "başkaldırmalarla"
karşılaştırıldığında doksanların grevleri, bu dönemde işçi sınıfı hareketinin
yaptığı ilerlemeyi belirtmesi ölçüsünde, "bilinçli" diye bile
tanımlanabilirdi. Bu da göstermektedir ki, "kendiliğinden unsur",
özünde, tohum halindeki bir bilinçlenmeden başka bir şey
değildir.
•
•Mücadele
ve Öç Alma
•İlkel başkaldırmalar bile,
bilinçliliğin belli bir ölçüde uyanmış olduğunu ifade ediyordu. İşçiler,
kendilerini ezen sistemin kalıcılığına ilişkin çağlar boyu sürüp gelen
inançlarını kaybediyorlardı... otoriteye kölece boyuneğmeyi kesin bir biçimde
terkederek ortak direnmenin gereğini, anlamaya demeyeceğim ama, hissetmeye
başlıyorlardı. Ama bu gene de bir mücadele niteliğinden çok, umutsuzluk ve öç
alma patlamaları niteliğindeydi.
•
•
• Doksanların grevleri,
bilinçliliğin çok daha büyük parıltılarını açığa vuruyordu; belirli istemler
ileri sürülmüştü, grevin zamanı iyi seçilmişti, başka yerlerdeki durumlar ve
örnekler üzerinde tartışılmıştı vb…
•Başkaldırmalar ezilenlerin sadece
direnmeleriydi, oysa sistemli grevler tohum halindeki sınıf mücadelesini temsil
ediyordu, ama yalnızca tohum halindeki. Kendi başlarına alındıklarında, bu
grevler, salt sendika mücadeleleriydi, henüz sosyal-demokrat mücadeleler
değillerdi.
•
•
•Bunlar işverenlerle işçiler
arasında uyanmaya başlayan düşmanlıkları gösteriyordu, ama işçiler, kendi
çıkarlarının, modern siyasal ve toplumsal sisteminin tümüyle uzlaşmaz bir
biçimde çatıştığının bilincinde değillerdi ve olamazlardı da, yani onların bilinci
henüz sosyal-demokrat bir bilinç değildi. Bu anlamda, doksanların grevleri,
"başkaldırmalarla" karşılaştırıldığında çok büyük bir ilerlemeyi
temsil etmelerine karşın, salt kendiliğinden bir hareket olarak kaldı.
•
•
•İşçiler arasında sosyal-demokrat [komünist bilinç- ST] bilincin olamayacağını söyledik. Bu bilinç onlara dışardan
getirilmeliydi. Bütün ülkelerin tarihi göstermektedir ki, işçi sınıfı, salt
kendi çabasıyla sadece sendika bilincini, yani sendikalar içerisinde
birleşmenin, işverenlere karşı mücadele etmenin ve hükümeti gerekli iş
yasalarını çıkarmaya zorlamanın vb. gerekli olduğu inancını geliştirebilir.
•
•
•Oysa sosyalizm teorisi, mülk sahibi
sınıfların iyi eğitim görmüş temsilcileri tarafından, aydınlar tarafından
geliştirilen, felsefi, tarihsel ve iktisadi teorilerden doğup gelişmiştir.
Toplumsal konumlarıyla, modern bilimsel sosyalizmin kurucuları Marx ve Engels
de, burjuva aydın tabakasına mensupturlar.
•
•
•Tam aynı yolda, Rusya'da
sosyal-demokrasinin teorik ögretisi, işçi sınıfı hareketinin kendiliğinden
gelişmesinden tamamen bağımsız olarak doğmuştur; devrimci sosyalist aydın
tabaka arasındaki düşünce gelişmesinin doğal ve kaçınılmaz bir sonucu olarak
doğmuştur. Sözünü etmekte olduğumuz dönemde, doksanların ortalarında, bu öğreti
yalnızca Emeğin Kurtuluşu grubunun tam olarak formüle ettiği programını temsil
etmekle kalmamış, Rusya'daki devrimci gençliğin çoğunluğunu da kendi yanına
kazanmış bulunuyordu.
•
•
•Devrimcilerin çoğunluğunun eğitimden
yoksun oluşu, bu tümüyle doğal
olgu, herhangi bir özel korku yaratamazdı. Bir kez görevler doğru bir biçimde
belirlenince, bir kez bu görevleri gerçekleştirmek yolunda yinelenen girişimler
için enerji olunca, geçici başarısızlıklar sadece küçük talihsizlikleri temsil
ediyordu.
•
•
• Devrimci deneyim ve örgütsel
yetenek elde edilebilecek şeylerdir, yeter ki bunları elde etme isteği olsun,
yeter ki, eksiklikler kabul edilsin, devrimci eylemde bu eksikliklerin kabul
edilmesi bunların yarı yarıya giderilmesi demektir.
•
•
•
Ama bu bilinç (ki bu, sözü edilen grubun üyeleri arasında çok canlı idi) sönmeye başladığında, eksikliklere erdemler olarak bakmaya hazır, hatta kendiliğindenlik önünde kölece boyuneğişlerine teorik bir temel bulmaya çalışan kimseler —ve hatta sosyal-demokrat organlar— boy göstermeye başladığında, sadece ufak-tefek talihsizlikler olan şeyler, başlıbaşına talihsizlikler haline geldi. Bu eğilimden, içeriği yanlış olarak ve çok dar bir biçimde ekonomizm olarak nitelenen bu eğilimden, sonuçlar çıkarmanın zamanıdır.
Ama bu bilinç (ki bu, sözü edilen grubun üyeleri arasında çok canlı idi) sönmeye başladığında, eksikliklere erdemler olarak bakmaya hazır, hatta kendiliğindenlik önünde kölece boyuneğişlerine teorik bir temel bulmaya çalışan kimseler —ve hatta sosyal-demokrat organlar— boy göstermeye başladığında, sadece ufak-tefek talihsizlikler olan şeyler, başlıbaşına talihsizlikler haline geldi. Bu eğilimden, içeriği yanlış olarak ve çok dar bir biçimde ekonomizm olarak nitelenen bu eğilimden, sonuçlar çıkarmanın zamanıdır.
•
•
• Siyasal bilinç,
kendiliğindenlik —Bay V. V.'nin "fikirlerini" yineleyen
"sosyal-demokratların" kendiliğindenliği, bir rubleye bir kopek
katmanın her türlü sosyalizmden ve siyasetten daha değerli olduğu ve
"gelecek kuşaklar için değil de kendileri ve çocukları için
savaştıklarını bilerek savaşmaları" gerektiği (Raboçaya Mysıl,
n° 1, başyazı) yolundaki savlarla kandırılan işçilerin kendiliğindenliği—
tarafından tümüyle boğulmuştu.
•
•
•Birincisi, yukarda değindiğimiz
siyasal bilincin kendiliğindenlik tarafından boğulması da, kendiliğinden oldu.
Bu bir sözcük oyunu gibi görünebilir, ama ne yazık ki acı gerçek budur.
•Bu,
birinin ötekine üstün geldiği, birbirlerine tamamen karşıt iki görüş arasındaki
açık bir mücadelenin bir sonucu olarak olmamıştır, bu, giderek daha çok
"eski" devrimcinin jandarma tarafından "koparılıp alınması"
ve giderek daha çok sayıda "Rus sosyal-demokrasisinin"
"genç" "V. V.'lerinin" sahnede gözükmesi olgusu
yüzünden olmuştur.
•
•Bu, Raboçaya Mysıl'ın, daha hemen başında —bilinçsiz
olarak—, Credo'nun programını uygulamaya başladığını
göstermektedir. Bu, (Raboçeye Dyelo'nun kavrayamadığı bir şeyi) işçi
sınıfı hareketinin kendiliğindenliğinin her türlü putlaştırılmasının,
"bilinçli unsurun" sosyal-demokrasinin rolünün her türlü
küçümsenmesinin, bunu
küçümseyenin
onu isteyerek
yapıp yapmamasından
tamamen bağımsız
olarak, işçiler
üzerinde burjuva
ideolojisinin
etkisini güçlendirmek
anlamını taşıdığını
göstermektedir.
•
•
•Bütün bu "ideolojinin öneminin
abartılması" konusunda, bilinçli unsurun rolünün abartılması vb. konusunda
söz edenler, katıksız ve yalın işçi hareketinin, eğer işçiler yalnızca
"kendi yazgılarını liderlerinin ellerinden kurtarılırlarsa", kendisi
için bağımsız bir ideolojiyi geliştirebileceğini ve geliştireceğini
düşünmektedirler. Ama bu derin bir yanılgıdır.
•
•
• Çalışan yığınların hareketlerinin süreci
içerisinde kendi başlarına formüle edecekleri bağımsız bir ideolojiden söz edilemeyeceğine göre,
tek seçenek şu oluyor —ya burjuva
ideolojisi, ya da sosyalist ideoloji.
• İkisi
arasında bir orta yol yoktur (çünkü insanlık "üçüncü" bir ideoloji
yaratmamıştır ve ayrıca da sınıf karşıtlıklarıyla parçalanmış bir toplumda
sınıf-dışı ya da sınıf-üstü bir ideoloji sözkonusu olamaz).
•
•
•Öyleyse, herhangi bir
biçimde sosyalist ideolojiyi küçümsemek, ona birazcık olsun
yan çizmek, burjuva ideolojisini güçlendirmek
anlamına gelir. Kendiliğindenlikten çok söz edilmektedir.
•Ama işçi sınıfı hareketinin kendiliğinden gelişmesi, onun burjuva
ideolojisine tabi olmasına, Credo
programı doğrultusunda gelişmesine yol açar; çünkü kendiliğinden işçi
sınıfı hareketi, trade-unionculuktur, Nur-Geurerkschaftlerei'dir,
ve trade-unionculuk, işçilerin burjuvaziye ideolojik
köleliği demektir.
•Demek oluyor ki, görevimiz,
sosyal-demokrasinin görevi, kendililindenliğe karşı
savaşmak, işçi sınıfı hareketini
burjuvazinin kanatları altına sokmak yolundaki bu kendiliğinden trade-unioncu çabadan uzaklaştırmak, ve devrimci
sosyal-demokrasinin kanadı altına sokmaktır.
•
•İskra, n° 12'de yayınlanan ekonomist
mektubun yazarları tarafından kullanılan, en güçlü ideologların işçi sınıfı
hareketini maddi öğelerin karşılıklı etkileşimi ve maddi ortamla belirlenmiş
yolundan uzaklaştırma çabalarının başarısızlığa uğradığı yolundaki sözleri, bu
nedenle, sosyalizmden vazgeçmeyle aynı
şeydir.
•
•
•
• Eğer bu yazarlar, yazın ve
toplumsal faaliyet alanına giren herkesin yapması gerektiği gibi, ne
söylediklerini korkusuzca, tutarlı bir biçimde ve derinlemesine
değerlendirebilselerdi, onlar için "o işe yaramaz kollarını boş göğüsleri
üzerinde bağlamak" ve eylem alanını, işçi sınıfı hareketini "en az
direnme çizgisine" doğru, yani burjuva trade-unionculuğu çizgisine doğru çeken Struve'lere, Prokopoviç'lere, ya da bu hareketi kilise ve
jandarma "ideolojisi" çizgisine doğru çeken Zubatov'lara terk etmekten başka yapacakları
bir şey kalmazdı.
•
•
•Ama niye,
diye soracaktır okur, kendiliğinden hareket, en az direnme çizgisini izleyen
hareket, burjuva ideolojisinin egemenliğine yol
açıyor? Şu basit nedenle ki, burjuva ideolojisi köken bakımından
sosyalist ideolojiden çok daha eskidir, çok daha gelişkindir, ve boy ölçüşemeyecek kadar daha çok yayılma
olanaklarına sahiptir.
•
•
•Ve herhangi bir ülkede sosyalist
hareket ne denli genç ise, sosyalist olmayan ideolojiyi güçlendirme yolundaki
bütün girişimlere karşı o denli gayretli mücadele verilmeli, ve işçiler o denli
kararlı bir biçimde, "bilinçli unsurun abartılması" vb.'ye karşı feryat eden kötü
danışmanlara karşı uyarılmalıdır.
•
•
•Ekonomist mektubun yazarları, Raboçeye Dyelo
ile birlik içinde, hareketin çocukluğunun özelliği olan hoşgörüsüzlüğe sövüp
saymaktadır.
•Buna bizim yanıtımız şudur: evet,
hareketimiz gerçekten de çocukluk dönemindedir, ve onun daha hızla büyümesini
sağlamak için, kendiliğindenliğe yaltaklanmalarıyla onun büyümesini
geciktirenlere karşı hoşgörüsüzlükle dolu olmalıdır.
•Hiç bir şey, çok uzun süre önce
mücadelenin her türlü kesin aşamalarını geçirmiş olan "ustalar" olma
havasına bürünmemiz kadar gülünç ve zararlı olamaz.
•
•
•Üçüncüsü, Raboçaya Mysıl'ın ilk sayısı "ekonomizm"
teriminin (elbette ki, biz, bu ifade şu ya da bu yolda kendini kabul ettirmiş
olduğuna göre, onun terkedilmesini önermiyoruz) bu yeni akımın gerçek
niteliğine tam olarak uymadığını gösteriyor. Raboçaya Mysıl,
siyasal mücadeleyi tümden reddetmiyor; ilk sayısında yayımlanan işçilerin
yardım sandığının tüzüğü, hükümete karşı [sayfa 56] mücadele etmekten sözetmektedir.
•
•
•Ne var ki, Raboçaya Mysıl
"siyasetin ekonomiyi itaatle izlediğine" inanmaktadır (Raboçeye Dyelo,
programında "Rusya'da ekonomik mücadelenin siyasal mücadeleden, herhangi
başka bir ülkeden çok daha fazla ayrılamaz olduğunu" ileri sürdüğünde bu
tezi değişikliğe uğratmaktadır).
•
•
•Siyaset vardır, siyaset vardır.
Böylece görüyoruz ki, Raboçaya Mysıl
siyasal mücadelenin kendiliğindenliğine, bilinçsizliğine boyun eğdiği ölçüde, siyasal mücadeleyi
yadsımıyor.
•Bizzat işçi sınıfı hareketinden
kendiliğinden çıkan siyasal mücadeleyi (daha doğrusu işçilerin siyasal istek ve
istemlerini) tümüyle kabul ederken, sosyalizmin ve Rusya'nın günümüz
koşullarının genel görevlerine uygun düşen özel bir sosyal-demokrat politikanın bağımsız olarak ortaya çıkarılmasını kesenkes reddediyor. Daha ilerde Raboçeye Dyelo'nun da aynı yanılgılara düştüğünü
göstereceğiz.
•
•
•Yeni bir şey söylediğine inanan
inançlı herkes “ateşli” bir üslupla yazar ve görüşlerini yüreklilikle belirtir
ve savunur. Ancak iki tarafı idare edenler “ateşli” üsluptan yoksundurlar;
ancak böyleleri, bir gün Raboçya Mysıl’ın ateşini överken, ertesi gün onun
hasımlarının “ateşli polemiğine” saldırabilirler.
•
•
•Özlemi duyulacak olan savaşım,
olanaklı olan savaşımdır ve olanaklı olan savaşım
belli bir anda verilmekte olan
savaşımdır. Bu, kendini edilgen olarak kendiliğindenliğe uyduran sınırsız oportünizm
eğiliminin ta kendisidir.
•
•
•Birçok Rus sosyal-demokratının,
inisiyatif ve enerji yoksunluğundan, “siyasal propaganda, ajitasyon ve
örgütlenme alanının” yetersizliğinden, devrimci çalışmanın daha geniş ölçüde
örgütlendirilmesi için “planların” yokluğundan yakındıkları bir sırada, böyle
bir zamanda, “plan-olarak-taktiklerin Marksizmin özüyle
çeliştiğini” ilan etmek, yalnızca Marksizmi teori
alanında kabalaştırmak değil, pratikte de partiyi geriye doğru sürüklemek
demektir.
•
•
Raboçeye Dyelo vaızına şöyle devam ediyor:
•“Devrimci sosyal-demokratın görevi,
yalnızca, kendi bilinçli çalışmasıyla nesnel gelişmeyi hızlandırmaktır, bu
gelişmeyi ortadan kaldırmak, ya da kendi öznel planlarını bunun yerine koymak
değildir. İskra bütün bunları teoride bilir;
•ama,
Marksizmin bilinçli
devrimci çalışmaya haklı olarak yüklemiş olduğu büyük önem, İskra’yı, uygulamada taktikler konusundaki doktriner görüşleri yüzünden, gelişmenin
nesnel ya da kendiliğinden unsurunun önemini küçümsemeye sürüklemektedir.” (s.
18)
•
•
•Bay V. V. Ve ortaklarına layık
olağanüstü bir teorik kargaşalığın bir başka örneği. Filozofumuza şunu sormak
isteriz: Öznel planlar hazırlayan bir kimse, nasıl olur da nesnel gelişmeyi
“küçümseyebilir”?
•Bu ancak,
nesnel gelişmenin bazı sınıfları, katman ya da grupları, bazı ulusları ya da
ulus gruplarını vb. yarattığını ya da güçlendirdiğini, yıktığını ya da zayıf
düşürdüğünü ve böylelikle nesnel gelişmenin güçler arasında belirli bir uluslar
arası siyasal mevzilenmeyi, ya da devrimci partiler tarafından takınılan tutumu
vb. belirlediği gerçeğini gözden kaçırmakla olabilir.
•
•
•Eğer planları hazırlayan bunu
yaptıysa, onun suçu kendiliğinden unsuru küçümsemek olmayacak, tersine,
bilinçli unsuru küçümsemek olacaktır; çünkü o zaman, plan hazırlayıcının nesnel
gelişmeyi anlamada gerekli “bilinçten” yoksun olduğunu göstermiş olacaktır.
• Onun için kendiliğindenlikle
bilinçliliğin “göreli öneminin değerlendirilmesi” konusundaki bu sözlerin
kendisi tam bir “bilinç” yoksunluğunu açığa vurmaktadır. Eğer “gelişmenin” bazı
“kendiliğinden unsurları”, genel olarak, insan bilinci tarafından kavranabiliyorsa,
bu durumda bunların yanlış değerlendirilmesi, “bilinçli unsurun küçümsenmesi”
ile aynı şey olacaktır.
•
•
•D.N: Şu da unutulmamalıdır ki,
terör sorununu “teorik bakımdan” çözüme bağlarken, Emeğin
Kurtuluşu grubu, daha önceki devrimci hareketlerin deneyimini genelleştirmiştir.
•Teori, genelleşmiş gerçekliktir.
•
•
•Ama sosyal-demokrasinin işlevi,
kendiliğinden hareketin üzerinde dolaşan bir “ruh” olmak ve bununla yetinmeyip
bu hareketi “kendi programı” düzeyine yükseltmek değildir de nedir? Bu işlev,
herhalde hareketin kuyruğunda sürüklenmek olamaz; bu, en iyi durumda bile
harekete hiçbir yarar sağlamaz ve en kötüsü hareket için son derece zararlı
olur.
•
•
• Ama Raboçeye Dyelo, yalnızca bu “süreç-olarak-taktikler”i izlemekle kalmıyor, onu, ilke
düzeyine yükseltiyor, öyle ki, bu gazetenin eğilimini oportünizm olarak değil
(kuyruk sözcüğünden gelen) kuyrukçuluk olarak nitelendirmek daha doğru
olacaktır.
•Ve teslim etmek gerekir ki,
hareketi arkadan izlemeye, onun kuyruğu olmaya azmetmiş olan kimseler,
“gelişmenin kendiliğinden unsurunu küçümsemeye” karşı, kesin olarak ve sonsuza
dek güvence altına alınmışlardır.
•
•
•Ve böylece, Rus
sosyal-demokrasisinde, “yeni akım” tarafından işlenen temel hatanın, bu akımın
kendiliğindenliğe boyun
eğmesi ve yığınların kendiliğindenliğinin
biz sosyal-demokratlardan yüksek derecede bir bilinç gerektirdiğini anlayamamış
olduğu sonucuna varmış bulunuyoruz.
•
•
•Yığınların kendiliğinden kabarışı,
ne kadar büyük ve hareket de ne kadar yaygın olursa, sosyal-demokrasinin
teorik, siyasal ve örgütsel çalışması için daha yüksek bir bilinç göstermesi
gereği de o ölçüde artar.
•
•
•Rusya’da yığınların kendiliğinden
kabarışı, öyle büyük bir hızla gelişti (ve halen de gelişmektedir) ki, genç
sosyal-demokratların bu devasa görevleri yerine getirmekte hazırlıksız
oldukları ortaya çıktı.
•
•
•Bu hazırlıksızlık, hepimizin ortak
talihsizliğidir, bütün Rus sosyal-demokratlarının talihsizliğidir. Yığınların
kabarışı kesintisiz bir süreklilikle gelişti ve yayıldı; yalnızca başladığı
yerlerde devam etmekle kalmadı, yeni yörelere, toplumun yeni katlarına yayıldı
(işçi sınıfı hareketinin etkisi ile öğrenci gençlik arasında, genel olarak
aydınlar arasında ve giderek köylüler arasında yeniden kaynaşmalar oldu).
•
•
• Ama devrimciler bu kabarışın
gerisinde kaldılar, hem “teorileriyle”, hem de eylemleriyle gerisinde kaldılar;
onlar bütün harekete yön verebilecek olan değişmez ve sürekli bir örgüt
kuramadılar.
•
•
•Bundan sonraki bölümlerde
kendiliğindenliğe bu boyun
eğişin, siyasal görevler alanında ve
sosyal-demokrasinin örgütsel çalışmasında nasıl ifadesini bulduğu göstereceğiz.
•
•
•
•Büyük olayların tam ortasında doğru
kararlar, gözünü devrime dikmiş olan, bunun hazırlığını yapan, yolunu
şaşırmayan bir devrimci parti tarafından, çok yönlü bakma alışkanlığı olan ve
eylemden korkmayan bir parti tarafından alınabilir.
•
•
•Parti devrimi iradi olarak
yaratmaz; iktidarı zapt etmek için istediği anı seçmez; fakat olaylara etkin
bir şekilde müdahale eder, devrimci kitlelerin ruh haline her an nüfuz eder.
Düşmanın direnç gücünü değerlendirir, ve böylece nihai eylem için en uygun anı
belirler. Bu onun görevinin en zor tarafıdır. Partinin her durum için geçerli
bir kararı yoktur. Gereken doğru bir teori, kitlelerle yakın bir irtibat,
durumu kavramak, devrimci algı ve muazzam bir kararlılıktır. Bir devrimci parti
proleter mücadelenin bütün etki alanlarına ne kadar iyi nüfuz ederse, amaç ve
disiplin birliğiyle ne kadar bütünleşmiş olursa, görevini yerine getirme
başarısına da bir o kadar çabuk ve iyi erişecektir.
•
•
•Parti konjonktürü ve anı ne kadar
iyi kavrarsa, direnişin dayanak noktaları ne kadar iyi hazırlanırsa, gücün ve
rollerin dağıtımı ne kadar iyi yapılırsa, başarı da bir o kadar kesin olacak ve
bir o kadar az kurban verilecektir. İtinayla hazırlanmış bir eylem ve kitle
hareketinin karşılıklı ilintisini kurmak, iktidarı ele geçirmenin
politik-stratejik görevidir. 59
•
•
•Petrograd’da ise olaylar farklı
gelişti. Parti her yerde kendi insanlarını bulundurarak, her mevziyi
sağlamlaştırarak, işçilerin bir yandan garnizonla, diğer yandan hükümetle
aralarındaki her yarığı genişleterek, iktidarı ele geçirmeye doğru azimle ve kararlılıkla
hareket etti. 59
•
•
•Seçilebilirlik, demokratik yöntem,
proletarya ve onun partisinin elindeki araçlardan sadece biridir.
Seçilebilirlik hiçbir şekilde bütün dertlerin devası bir fetiş olamaz.
Seçilebilirlik yöntemleri atama yöntemleri ile birleştirilmelidir.
•
•
•Politik bir teşhis astronomik bir
teşhisle aynı duyarlılıkta olamaz. Gelişmenin genel çizgisini doğru
belirtiyorsa ve içinde temel çizginin kaçınılmaz olarak sağa ya da sola kaydığı
olayları gerçek akışında doğru yönelişi almaya yardım ediyorsa bu teşhis yeterlidir.
•
•
•Ancak insan bilinci bütünüyle
edilgin olarak içinde bulunduğu nesnel koşulları yansıtmaz. Onlara etkin olarak
tepki vermeye alışkındır. Belli zamanlarda bu tepki gerilimli tutkulu ve
kitlesel bir karaktere bürünür. Doğru olan ve olası olan arasında engeller
kalkar. Kitlelerin tarihsel olaylara etkin müdahalesi aslında bir devrimin
olmazsa olmaz unsurudur.
•
•
•Fakat emekçi kitleler farklı bir
konumdadır; uzun zamandır almadan vermeye alışmışlardır. Çalışırlar,
olabildiğince sabırlıdırlar, umut ederler, sabırları taşar, ayağa kalkarlar ve
mücadele ederler, ölürler, başkalarına zafer kazandırırlar, ihanete uğrarlar,
umutsuzluğa düşerler boyun eğerler ve çalışmaya devam ederler. İşte halk
kitlelerinin tarihi, hangi rejim altında olurlarsa olsunlar, böylesi bir
tarihtir. İktidarı kararlı ve mutlak bir biçimde ele geçirmek için proletarya,
düşüncesinin berraklığında ve devrimci kararlığında diğer partilere baskın
gelen bir partiye gereksinim duyar.
•
•
•Şuna inandım ve hala inanmaktayım;
muhafazakâr politikalardan ayrı olarak devrimci politikalar örtbas etme
zemininde inşa edilemez. “Olan biteni açık konuşmak”, işçi devletinin en yüce
ilkesi olmalıdır.
•
•Bilimsel düşünce sanatı niceliğin
niteliğe tam olarak nerede dönüştüğünü belirleyebilmektir.
•Kavramların doğru kullanımı bizi
şematizme sürüklenmekten korur ve bizi ilgilendiren olguları somut biçimde
karakterize etmemizi sağlar. Böylece olgu yalıtılmış halde, tekil olarak değil,
kendisine bağlı başka birçok olgu ile tarihsel bağlarıyla ele alınır.
•
•
•Hazır normlar ve gelişmenin canlı
süreçlerini bu normlara mekanik olarak uydurarak işleyen bir yapay idealist
düşünce biçimi, insanı kolayca coşkudan alıp bezginliğin içine atabilir.
Yalnızca bütün varoluşu kendi gelişim sürecinde ve içsel güçlerinin çatışmasında
incelemeyi öğreten diyalektik materyalizm bize düşünce ve eylem arasındaki
gerekli dengeyi sağlayabilir.
• Her yeni olayı bir öncekine
bağlayan ipin ucunu kaçıranlar Marksist çözümlemeyi terk etme riski ile karşı
karşıyadırlar.
•
•
•Biz çalışırız, tartışırız,
vargılarımızın doğruluğunu, yanlışlığını var olanın ışığında görmeye çalışırız.
Yaptığımız hataları açıkça düzeltir ve yolumuzda ilerleriz. Bilimsel inanç ve
bireysel kararlılık Marksizm ve Leninizmin en iyi geleneklerindendir.
•
•
•Devrim sadece sınıf mücadelesinin keskinleşmesinden
doğar; ve devrim,"zafer" garantisini ancak proletaryanın toplumsal işlevlerinde bulabilir; çünkü, tüm
toplumsal hayatın temeli üretimdir ve kapitalist sınıfın elindeki üretim
araçları ancak proletarya tarafından harekete geçirilebilir. İşte bu nedenle,
grev, doğrudan doğruya proletaryanın modern toplumdaki üretici rolünden
(toplumsal işlevinden) kaynaklanan bir mücadele yöntemidir. Fiili olarak bir
grev örgütlemek, sadece sanayi ve tarım işçilerinin yapabileceği bir
şeydir. Genel grevler ve politik kitle grevlerinin devrimci durumlardaki
olağanüstü işlevleri bir yana, orta büyüklükte bir grev bile işçilerin
özgüveninin güçlenmesi ve sendikanın büyümesi gibi önemli toplumsal sonuçlara
yol açabilir.
•
•
•Artan yoksulluk, ezilenler ve
sömürülenler kitlesinin büyümesi demektir. Bu süreç kendi tamamlayıcısını
yaratıyor: sayıca artan, disiplinli, tam da kapitalist üretim sürecinin kendi
mekanizmasi tarafından örgütlenmiş, kapitalizmin mezar kazıcısı olan işçi
sınıfının isyanı gelişiyor. Proletarya, artık dünya sahnesinde, üretimin
kalbindedir. Proletaryanın asıl önemi, büyük ölçekli üretimde oynadığı rolden
kaynaklanır.
•
•Tüm toplumsal hayatın temeli
üretimdir ve kapitalist sınıfın elindeki üretim araçları ancak proletarya
tarafından harekete geçirilebilir. Lakin üretim araçlarını harekete geçirince,
toplumsal yaşamın yeniden üretilmesini sağlayan işçi sınıfı, bu araçları
hareket etmekten alıkoyma gücüne de aynı derecede sahiptir. Toplumsal hayatın
temeli üretim olduğu içindir ki, işçiler şalterleri indirerek tüm hayatı
durdurabilirler. Tam da bu yüzden, işçi sınıfı kapitalizmi yok etme yeteneğine
sahiptir. İşte bu nedenle öncü sınıf diyoruz işçi sınıfına.
•
•
•Tarihte, bu denli kolektif hareket
etme yeteneğine sahip herhangi bir sınıf var olmamıştır. Dahası, kolektif
hareket etmek, işçi sınıfı açısından, bir yetenekten öte bir zorunluluktur. Marx, "Tüm
emek sürecinin gerçek kaldiraci bireysel işçi değil, aksine, toplumsal olarak
birleşmiş emek-gücüdür" der. Yani, üretim bireyler olarak işçilerin değil,
kolektif işçinin eseridir. İşçi sınıfını tanımlayan kolektif hareket etmeye
yatkınlık, disiplin ve dayanıklılık, bu sınıfa bizzat kapitalist üretim tarzı
tarafindan kazandırılır. işçi sınıfında olup da köylülerde olmayan tam da
budur.
•
•Köylü, tarım proleterlerini dâhil
etmemek kaydıyla, bireysel üreticidir ve birbirleri ile zorunlu olarak rekabet
içindedir. Ürünü, kendi bireysel emeğidir. Köylülerin toplamı, "bireysel
köylü kitlesi"ni oluştururken iken, işçiler ancak "kolektif
işçi"yi oluşturabilir. İşçi sınıfını, köylülüğün sınıfsal önderi konumuna
yükselten de budur. Metal, petrokimya, enerji ve ulaştırma gibi temel
sektörlerde yapılan kısmi yahut genel grevler, diğer tüm sektörlerde az ya da
çok bir kesinti yaratr. Grevin daha da yayılmasını tetikler. Ve bu eğer zafere
ulaşırsa, tüm işçilerin birden yararınadır.
•
•
•Halbuki belirli bölgelerde, örneğin
pamuk toplanmaması, ancak diğer bölgelerdeki pamuk üreticisi kesimlerin daha
çok kar etmelerine yol açar. Bu sebeple, işçi sınıfı, kapitalist üretimin
doğası gereği, ona karşı kolektif hareket etmeye yatkınken, köylü, yoksullaşırken
bile proletaryanın öncülüğünden mahrumsa, kendisini acımasızca yoksulluğa
itmekte olan kapitalizme karşı örgütlü bir mücadele veremez.
•
•
•Bütün bu gerçeklere rağmen
unutmamalıyız ki işçiler de "olağan dönemlerde", "olağan"
özellikler taşırlar. Sömürüye karşı birlikte verilen mücadele, güçlü dayanışma
ve fedakarlık tohumları yaratır. Ancak, her gün derinleşen yoksulluk, işçilerin
kendi içlerindeki farklılaşma, burjuva partilerinin ve sendika bürokrasilerinin
yozlaştırıcı etkileri, bu tohumların güçlü ağaçlara dönüşmesi sürecini
geciktirir.
• Burjuvazi, işçi sınıfını
masasındaki artıklarla, kendi egemenliğindeki sendikalarla ve de asker-polis
kuvvetiyle yolundan alıkoymaya çalışır. Lakin askerin ve polisin, tankını ve
panzerini üreten yine işçilerdir. Copu da onlar üretir, gazı da kalkanı da.
•
•
•Genel grev, işçi sınıfı
düşmanlarının elinden, işte bu nedenle, tüm fiziksel gücünü almaya muktedirdir.
Sendikalar ise yükselen sınıf hareketi tarafından ya devrimcileştirilecek yahut
da yolun kenarına itilecektir. Masadaki artıklara, yani ödünlere gelince,
sınıfsal çelişkiler yeterince keskinleştiğinde, uzlaşmanın zemini de yok olur.
Çünkü kalıcı uzlaşma, ancak kalıcı ödünlerle mümkün olur.
•Lakin kapitalistler tam da
sermayenin doğası gereği verdikleri ödünleri, belirli bir süre sonra geri almak
zorundadırlar. İşte bu temel gerçeklerden ötürü işçiler, kolektif mücadele
deneyimlerinden en temel gereksinimlerinin karşılanmasının bile ancak kapitalist
üretimin tarihe karışmasyla mümkün olacağını öğrenir.
•
•
•Son olarak, işçilerin bir sınıf
halindeki davranışı ile tekil bireyler halindeki davranışları arasında, tek bir
tuğla ile Çin Seddi arasındakinden daha büyük bir fark vardir. Tek bir tuğlayı,
grevinizi zorla bitirmeye çalışan polise fırlatırsanız, tuğlanız ancak polis
kalkanına çarparak kırılır. Ama dünyanın tüm polisleri, dünyanın tüm kalkanları
ile birleşse, Çin Seddi kafalarına düştüğünde tuzla buz olmaktan
kurtulamayacaklardır. Tek tuğla, yani tek işçi, kolektif mücadele içerisinde
bireysel kısıtlılıklarını aşar.
•
•
•Demek ki, işçilerin kendi mücadele
deneyimleri, işçiler arasında parçalanamaz bir harç karar. Tuğlayla duvarı örer
ve bir "sınıf" haline gelirler. Kısacası, işçi sınıfı hatalar ve
yenilgiler pahasına değil, tam da bunlar sayesinde nihai zaferi kazanır.
Toplumsal hayatı var eden işçi sınıfı, bu hayatı kendisine cehennem eden
kapitalizmi, cehennemin dibine mutlaka gönderecektir!
•
•
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder