Kısmı Zaferlerden Kökten Kurtuluş

"Almanya için bir ütopyacı düş olan şey, radikal devrim, insanın genel kurtuluşu değil, kısmi, sırf siyasal bir devrim, yapının temellerini ayakta bırakan bir devrimdir. (...) kısmi bir kurtuluş (...) sivil toplumun bir kesiminin kendisini kurtararak genel egemenliğe ulaşmasıdır. (...) Ama Almanya'da hiçbir sınıf, onu toplumun yıkıcı temsilcisi yapacak cüret, kararlılık ve acımasızlığa sahip değildir... Almanya sonuna kadar giden bir devrim yapmadıkça, devrim yapmış olamaz. Almanya'da Ortaçağ'dan kurtuluş Ortaçağ üzerindeki kısmi zaferlerden de kurtuluşla mümkündür."

"Bu sosyalizm, genel olarak sınıf farklılıklarının; bu sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim ilişkilerinin; bu üretim ilişkilerine tekabül eden bütün toplumsal münasebetlerin ortadan kaldırılmasına; bu toplumsal münasebetlerden çıkan bütün düşüncelerin alaşağı edilmesine varana kadar devrimin sürekliliğinin ilanıdır ve, zorunlu bir geçiş uğrağı olarak proletaryanın sınıf diktatörlüğüdür.''

"Bizim için mesele, özel mülkiyetin şekil değiştirmesi değil, yokedilmesi; sınıf uzlaşmazlıklarının yumuşatılması değil, sınıfların ortadan kaldırılması; varolan toplumun iyileştirilmesi değil, yeni bir toplumun kurulması olabilir ancak".

Acımasız bir eleştiri, tümüyle serbest düşünme, gerçeğe mutlak sadakat ve bilimle...

Sevgiyle kalın...

1 Şubat 2012 Çarşamba

Kitle grevinde örgütlü ve örgütsüz işçilerin birliği- Rosa Luxemburg

21 Aralık grevi öncesinde, Rosa Luxemburg’un 20. yüzyılın başlarında Almanya’da bir kitle grevinin olanaklarına dair yaptığı bir tartışmayı okurlarımızla paylaşıyoruz. Bu yazı, Luxemburg’un “Kitle Grevi” (The Mass Strike) başlıklı çalışmasının “Zafer için örgütlü ve örgütsüz işçilerin işbirliği gereklidir” (Organised and Unorganised Workers Necessary for Victory) başlıklı 6. bölümünden kısaltılarak çevrilmiştir

Almanya’da kitle grevi sorunuyla bağlantılı olarak örgütlenme sorunu, hayati önemde farklı bir durumu zorunlu kılmaktadır. Birçok sendika önderinin bu soruna yaklaşımı şu iddia altında toplanmıştır: “Kitle grevi gibi tehlikeli bir güç denemesini göze almak için henüz yeterince güçlü değiliz.”

Şimdi bu, savunulabilir olmaktan uzak bir pozisyondur zira proletaryanın herhangi bir mücadele için “yeterince güçlü” olduğu zamanı belirlemek, uysal biçimde kafa sayarak çözülebilecek bir sorun değildir.

30 yıl önce Alman sendikalarının 50 bin üyesi vardı. (…) 15 yıl sonra sendikalar dört kat daha güçlüydü ve 237 bin üyeleri vardı. Eğer, buna rağmen, mevcut sendika liderlerine o zaman proletaryanın örgütlülüğünün bir kitle grevi için yeterli olgunluğa sahip olup olmadığı sorulsaydı, elbette ki bundan çok uzak olduğu ve sendikalarda örgütlü işçilerin sayısının öncelikle milyonlarla sayılması gerektiği yolunda yanıt vereceklerdi.
Bugün sendikalıların sayısı iki milyona koşuyor ancak liderlerin bakışı hala aynı ve netice olarak aynı olacak.

Zımni varsayım şu ki, bir kitle eylemini göze alacak kadar “güçlü olması” için son erkek ve son kadına dek Almanya işçi sınıfının tümü örgütlenmeye dahil edilmelidir; ki o zaman, eski reçeteye göre, bu eylem muhtemelen “fuzuli” olarak gösterilecektir.
Bu teori basit bir sebepten, içsel bir çelişkiden muzdarip olduğundan ve bir kısır döngüye girdiğinden tamamen ütopiktir.

İşçiler doğrudan bir sınıf mücadelesine girmeden önce hepsi örgütlü olmalı. Kapitalist gelişmenin ve burjuva devletinin yarattığı koşullar, şartlar, fırtınalı bir sınıf mücadelesi olmaksızın normal bir gidişatta, bunu olanaksız kılacaktır, sadece sınıfın sadece belli kesitleri tümüyle organize olacaktır.

Çartist hareketin başlangıç dönemleri dışında, herhangi bir “sıkıntı” olmaksızın bütün bir yüzyıla yayılan sendikal çabaların olduğu Britanya’da dahi gördüğümüz gibi, proletaryanın azınlıktaki daha iyi ücretli kesimlerinden fazlası örgütlenememiştir.
Diğer taraftan, proletaryanın bütün kavga örgütleri gibi sendikalar, mücadele dışında herhangi bir yolla kalıcı olarak var olamazlar ve bu mücadeleler durgun sulardaki mücadeleler biçiminde değil, ancak kitle grevinin buhranlı devrimci dönemlerindeki mücadeleleridir.

Katı, mekanik-bürokratik kavrayış, güçlülüğün belli bir aşamasındaki örgütün ürünü olarak tasarladığı mücadeleyi idrak edemez. Tersine, yaşayan, diyalektik bir açıklama örgütü, mücadelenin bir ürünü olarak değerlendirir.

Bu tarz bir diğer açıklama Alman sendikalarının tarihi tarafından ortaya konmaktadır. 1878 yılında sendika üyelerinin sayısı 50 bin tutmaktadır. Bugünün sendika liderlerinin teorisine göre, bu örgütlenme, yukarıda da belirtildiği gibi, şiddetli bir politik mücadele düzeyine geçmek için “yeterince güçlü” olmaktan uzaktır.
Bununla birlikte Alman sendikaları, anti-sosyalist yasaya karşı mücadeleyi yükselttiler ve sadece bu mücadeleden zaferle çıktıkları için değil, aynı zamanda anti-sosyalist yasaların feshinin ardından 1891’de güçlerini beş katına, 277.659 üyeye çıkararak, “yeterince güçlü” olduklarını gösterdiler.

Şurası gerçektir ki, anti-sosyalist yasaya karşı mücadelede sendikaların kazandığı yöntemler barışçıl, kesintisiz bir süreç idealine tekabül etmemektedir: İlkin, bir sonraki dalgada yeniden yükselmek ve yeniden doğmak üzere yıkıntılar içerisinde kavgaya girdiler. Ancak bu tam olarak proleter sınıf örgütünün özel bir büyüme yöntemidir: mücadelenin içinde sınanır ve artan güçle beraber mücadelenin geleceğine ilerlenir.

Alman yerel koşullarına ve işçi sınıfının farklı kesitlerinin koşullarına dair daha yakın bir örnek olarak, önümüzdeki fırtınalı politik kitle mücadelesi dönemi Alman sendikalarının korkulan, tehdit edici düşününü getirmeyecektir, tersine etki alanlarının çok süratli bir biçimde genişlemesinin şimdiye kadar akla gelmeyen ihtimallerini söz konusu edecektir. Ancak sorunun başka bir yönü var. Sadece örgütlü işçilerin ciddi bir politik sınıf eylemi olarak kitle grevine girişme planı bütünüyle umutsuzdur.

Eğer bir kitle grevi, daha da ötesi kitle grevleri ve kitle mücadelesi başarılı olacaksa gerçek bir halk hareketine dönmelidir, yani proletaryanın en geniş kesimleri kavgaya dahil edilmelidir.
(…)

Eğer işçi sınıfının örgütlü çekirdeği olarak sosyal demokratlar, işçi sınıfının gövdesinin tamamının en önemli öncü kolu ise, artık proletaryanın sınıf hareketinin örgütlü bir azınlığın hareketi olarak görülmesi kabul edilebilir değildir.

Bütün gerçek, büyük sınıf mücadeleleri en geniş kitlelerin desteğine ve işbirliğine dayanmalıdır; ve bu işbirliğini önüne koymayan, ince ince planlanmış aşamalarla proletaryanın küçük, iyi eğitilmiş kesimin yürüyüşe geçmesi fikrini temel alan bir sınıf mücadelesi stratejisinin yazgısı acıklı bir fiyasko olmaya mahkumdur.

[İngilizcesinden Sendika.Org tarafından çevrilmiştir]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder