Bilim, felsefe, kuram, ideoloji ve politikayı tartışmayı gönülden sevenlerin buluşma mekanı...
Kısmı Zaferlerden Kökten Kurtuluş
"Almanya için bir ütopyacı düş olan şey, radikal devrim, insanın genel kurtuluşu değil, kısmi, sırf siyasal bir devrim, yapının temellerini ayakta bırakan bir devrimdir. (...) kısmi bir kurtuluş (...) sivil toplumun bir kesiminin kendisini kurtararak genel egemenliğe ulaşmasıdır. (...) Ama Almanya'da hiçbir sınıf, onu toplumun yıkıcı temsilcisi yapacak cüret, kararlılık ve acımasızlığa sahip değildir... Almanya sonuna kadar giden bir devrim yapmadıkça, devrim yapmış olamaz. Almanya'da Ortaçağ'dan kurtuluş Ortaçağ üzerindeki kısmi zaferlerden de kurtuluşla mümkündür."
"Bu sosyalizm, genel olarak sınıf farklılıklarının; bu sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim ilişkilerinin; bu üretim ilişkilerine tekabül eden bütün toplumsal münasebetlerin ortadan kaldırılmasına; bu toplumsal münasebetlerden çıkan bütün düşüncelerin alaşağı edilmesine varana kadar devrimin sürekliliğinin ilanıdır ve, zorunlu bir geçiş uğrağı olarak proletaryanın sınıf diktatörlüğüdür.''
"Bizim için mesele, özel mülkiyetin şekil değiştirmesi değil, yokedilmesi; sınıf uzlaşmazlıklarının yumuşatılması değil, sınıfların ortadan kaldırılması; varolan toplumun iyileştirilmesi değil, yeni bir toplumun kurulması olabilir ancak".
Acımasız bir eleştiri, tümüyle serbest düşünme, gerçeğe mutlak sadakat ve bilimle...
Sevgiyle kalın...
"Bu sosyalizm, genel olarak sınıf farklılıklarının; bu sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim ilişkilerinin; bu üretim ilişkilerine tekabül eden bütün toplumsal münasebetlerin ortadan kaldırılmasına; bu toplumsal münasebetlerden çıkan bütün düşüncelerin alaşağı edilmesine varana kadar devrimin sürekliliğinin ilanıdır ve, zorunlu bir geçiş uğrağı olarak proletaryanın sınıf diktatörlüğüdür.''
"Bizim için mesele, özel mülkiyetin şekil değiştirmesi değil, yokedilmesi; sınıf uzlaşmazlıklarının yumuşatılması değil, sınıfların ortadan kaldırılması; varolan toplumun iyileştirilmesi değil, yeni bir toplumun kurulması olabilir ancak".
Acımasız bir eleştiri, tümüyle serbest düşünme, gerçeğe mutlak sadakat ve bilimle...
Sevgiyle kalın...
23 Şubat 2012 Perşembe
İnsan zihnini açıklamaya çalışan beyin görüntüleme teknikleri ve insan düşüncesini potansiyel olarak etkileyebilecek teknolojiler
Nörobiyoloji profesörü Steven Rose ile söyleşi
21. yüzyılda insan beyni
Günümüzde nöroteknoloji bize dünyayı değiştirmek yerine, beynimizi dünyaya uydurmayı öneriyor. Yaygınlaşan mutsuzluğun nedenini nerede aramalıyız? Dünyada insanları bu kadar depresyona sokacak neler olmakta? Çare, sadece belli uyuşturucuların kullanılmasında mı? Ya da mutsuzluğu yaratan mevcut “toplumsal düzen” mi? Doğu geleneklerinden veya Marksist gelenekten yola çıkarak, daha açık bir anlayış geliştirmek mümkün olabilir mi?
Steven Rose
Steven Rose, nörobiyolog ve İngiltere’deki Açık Üniversite’de biyoloji profesörü. Rose ayrıca Beyin ve Davranış Araştırmaları Grubu’na başkanlık yapıyor. Beyin üzerine çalışmaları, öğrenme ve hafızayla ilgili hücresel ve moleküler mekanizmaları anlamaya odaklı. En son kitabı olan “21. Yüzyılda İnsan Beyni” 2005’te yayınlandı. Rose’un en önemli eserleri arasında “Yaşamsallık: Determinizmin Ötesindeki Biyoloji” (1998), “Yaşamsallık: Genin Ötesindeki Hayat” (2003) ve “Hafızanın Yaratımı” (2003) sayılabilir. Bilimi popülerleştirmek kadar toplum ve adalet meseleleriyle de ilgilenen Steven Rose, İngiliz Bilimi Geliştirme Derneği’nin biyoloji kürsüsünün de başkanıdır.
Okuyacağınız dosya, Rose’un “21. Yüzyılda İnsan Beyni” adlı son kitabı hakkında kendisiyle yapılan söyleşilerden ve bir değerlendirmeden oluşuyor. Dosyada üç unsur var. Ana metin, Socialist Worker dergisinin muhabiri Viren Swami’nin Steven Rose ile yaptığı bir söyleşi. Söyleşi, derginin 14 Mayıs 2005 tarihli sayısında yayımlanmış. Rose ile yapılan ikinci söyleşi ise Avrupa Araştırmaları Dergisi’nin Nisan 2005 tarihli sayısında basılmış. Dosyanın diğer unsuru da yine ünlü bir biyolog olan Prof. Richard Lewontin’in, Rose’un son kitabına ilişkin bir değerlendirmesi. Lewontin’in makalesi Lancet adlı derginin 12 Mart 2005 tarihli sayısında yayımlanmış.
Metinleri Melih Çoban Türkçeleştirdi. Aylin Kılınç ise gözden geçirdi. İkisine de teşekkürlerimizi sunuyoruz. Merak edilen bir konuda ilginç yaklaşımlar ve farklı analizler içeren dosyayı ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.
Sizce insan beyniyle ilgili yeni bir kitaba neden ihtiyaç var?
Bu konuda yazılmış çok sayıda kitap zaten var. Ancak ben, insan beyniyle ilgili geliştirilen birtakım teknolojik yöntemler üzerinde çalışmaktaydım. Beyin aktivitelerini görmeye yarayan bazı nöro görüntüleme tekniklerinin ve fizyoaktif ilaçların tehlikelerine dikkat çekmek istedim. Kamuoyunda da bu konular hakkında, bazı şeyler için geç olmadan, konuşulmasını ve tartışılmasını arzuladım.
Ayrıca bazı meslektaşlarımın, beyin bilimi olan nörolojinin bilinçlilik gibi bazı kavramları ve çok karışık sosyal süreçleri, moleküllerin ve hücrelerin özellikleri düzeyine indirgeyerek açıklama eğilimlerini de törpülemeye çalıştım.
Kitap, konuyla ilgili şu ana kadar bilinenleri ve sosyal, siyasal ve tarihsel bir anlayışın aksine nörobilimin akıl ve beyinle ilgili bize sunabildiklerinin sınırlarını özetlemektedir.
“Beyinleri değiştirmeye çalışmak çare değil”
Nörobilimsel bir devrimin eşiğinde miyiz?
Bence şu anda nöroteknolojik bir devrimin eşiğindeyiz; genetiğin kullanımından yeni görüntüleme yöntemleriyle elde edilen yeni beyin pencerelerine kadar pek çok yeni teknik ortaya çıkmakta. Bunlar, son derece heyecan verici gelişmeler olmakla birlikte, beraberlerinde potansiyel olarak, zarar verebilecek bazı yönler de taşıyorlar.
Örneğin, ABD’deki Savunmayı Geliştirmeye Yönelik Araştırma Projeleri Ajansı, insan zihnini açıklamaya çalışan beyin görüntüleme tekniklerini ve insan düşüncesini potansiyel olarak etkileyebilecek teknolojileri finanse etmeye başladı. Bu çerçevede ABD’de, beynin parmak izi adı verilen bir tekniğin patenti alındı. Patentin sahibi şirketin internet sitesinde, bu teknikle, bir insanın terörist eğitim kampında bulunup bulunmadığının ortaya çıkarılabileceği belirtilmekte. Bunların pek çoğu laf salatasıdır, ama bir tekniğin yanlış olması onun hiç kullanılmayacağı anlamına da gelmez.
İnsanlar yeni fizyokimya ürünlerinin geliştirilmesine uzun süredir aşina. Ritalin gibi, okullarda çocuklara tavsiye edilen bazı ilaçların yan etkileri üzerinde çalışmaktayım. Bu ilacın reçetelendirilme sayısı 1990’larda yılda ortalama 2000 iken, son senelerde bu sayı yılda 150.000’e çıktı. Ritalin kullanan çocuklarda, derslerde konsantrasyon bozukluğu veya dersin gidişatını aksatma gibi durumlarla kendini gösteren “dikkat eksikliğine bağlı hiperaktif bozukluk” (ADHD) teşhis edilmektedir. Bu noktada temel varsayım ise, bu tip davranış bozuklukları görülen çocuklarda beyinsel sorunlar olduğu ve bunların Ritalin kullanımı ile çözülebileceğidir. (...)
Yazının tamamını okumak için oturum açmanız gerekmektedir...
E-abone olarak Bilim ve Gelecek'in tamamına online erişmek için lütfen tıklayınız
Yer:
Londra, İngiltere
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder