Kısmı Zaferlerden Kökten Kurtuluş

"Almanya için bir ütopyacı düş olan şey, radikal devrim, insanın genel kurtuluşu değil, kısmi, sırf siyasal bir devrim, yapının temellerini ayakta bırakan bir devrimdir. (...) kısmi bir kurtuluş (...) sivil toplumun bir kesiminin kendisini kurtararak genel egemenliğe ulaşmasıdır. (...) Ama Almanya'da hiçbir sınıf, onu toplumun yıkıcı temsilcisi yapacak cüret, kararlılık ve acımasızlığa sahip değildir... Almanya sonuna kadar giden bir devrim yapmadıkça, devrim yapmış olamaz. Almanya'da Ortaçağ'dan kurtuluş Ortaçağ üzerindeki kısmi zaferlerden de kurtuluşla mümkündür."

"Bu sosyalizm, genel olarak sınıf farklılıklarının; bu sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim ilişkilerinin; bu üretim ilişkilerine tekabül eden bütün toplumsal münasebetlerin ortadan kaldırılmasına; bu toplumsal münasebetlerden çıkan bütün düşüncelerin alaşağı edilmesine varana kadar devrimin sürekliliğinin ilanıdır ve, zorunlu bir geçiş uğrağı olarak proletaryanın sınıf diktatörlüğüdür.''

"Bizim için mesele, özel mülkiyetin şekil değiştirmesi değil, yokedilmesi; sınıf uzlaşmazlıklarının yumuşatılması değil, sınıfların ortadan kaldırılması; varolan toplumun iyileştirilmesi değil, yeni bir toplumun kurulması olabilir ancak".

Acımasız bir eleştiri, tümüyle serbest düşünme, gerçeğe mutlak sadakat ve bilimle...

Sevgiyle kalın...

30 Ocak 2012 Pazartesi

Baykal, Erdoğan’a ‘ver partimi al başkanlığı’ dedi mi?

Kılıçdaroğlu politikayı bilmiyor.. Sadece bilmiyor değil.. Yanlış da biliyor. Sanıyor ki politika yalan dolandan ibaret.. Yalancılıktan kaçınmaya çalışsa da yaptığı burjuva politikası.. Ve ne denli dürüst olursa olsun, bu tartışma bir yana, bunu gözetiyor.. Bir de parti içi dengeleri gözetiyor.. Ecevit gibi, hareket yaratarak da gelmedi. Hâlâ CHP Genel Kurul delegeleri Baykal’la Sav’ın atama delegeleri.. Kim nasıl anlar, kim ne der gözetiyor. Tümü rolünü oynuyor, çıkıyor Dersim konusunda örneğin, kendi kalesine gol atıyor. Hem de Dersimliyken!.. “Dersimlidir demesinler”.. “Aman İzmirli, Afyonlu yanlış anlamasın”.. hesabı yaparken, katliama katliam bile diyemiyor. Tam da bugün katliamlar yapan Erdoğan’ı sıkıştırabileceği bir alanda, üstelik sıkıştırırken katliamlara uğramış halkla birleşebilme olanağı varken.. Kullanmıyor.. Tepiyor. Ve tersine fırsatı değerlendiren Erdoğan tarafından sıkıştırılıyor!

Ama “çelebi” adam. Baykal’ın devrilmesine neden olan seks kaseti davası dönüp dolaşıp “özel yetkili Ankara savcılığı”nın önüne geliyor. Ne demek bu? “Örgüt soruşturması” demek. Çünkü “özel yetkililer” örgüt ve terör “suçları”na bakıyorlar. Anlaşılıyor ki, Baykal kasetinde Hrant Davası’nda bulunamayan “örgüt” ve “terör” aranacak! Kılıçdaroğlu, “Önümüzdeki günlerde özel yetkili savcı CHP’yle ilgili bir dosya çıkaracaktır. Ortalık birbirine girecektir” diyor.. Çıkıp kendisi bu ne komplodur deyip ortalığı allak-bullak etmiyor.. Ama huşu içinde CHP’nin başına çökülmesini bekliyor!

Oysa ne CHP’liyiz.. ne de yakınlarındayız.. Ama bizim kulağımıza kadar geliyor, Baykal’a izafe edilen istek. CHP’de tüzük kurultayı için imza toplandı ve seçimli kurultay için hesaplar yapılıyor ya! İmzaları Sav yanlıları topladı ve Baykal taraftarları da katılınca Kılıçdaroğlu’nun devrilmesine yaklaşılır diye düşünülüyor. Ama Baykal’ın itibar iadesi olmadan olmaz. İlk kasetten sonra ODA TV tutuklusu İ. Bayraktar tarafından da tacizle suçlanan Baykal’ın, Kılıçdaroğlu’nun yerinde geçmek için, ithamlardan sıyrılması lazım. Yani? Kasetin düzmeceliği olmasa bile en azından “örgüt işi” olduğu.. “Kılıçdaroğlu’nu başa getiren komplo”nun işi olduğu belirlenmeli!

Kitap yazmaktan başka iş yapmayan A. Şık’a, gazetecilikten başka şeyle uğraşmamış N. Şener’in başlarına nasıl çorap örüldüğü biliniyor. “Özel”ler burada önem kazanıyorlar.

Şimdi ortalıkta dolaşan soru şu: Sayın Baykal, Erdoğan’a gidip “ver partimi, al başkanlığı” dediniz mi demediniz mi? AKP yükselişinin başında Başbakan yaptığınız Erdoğan’ı bu kez de “başkan yapmak” için atağa kalktınız mı kalkmadınız mı?

Partidir.. Politika üretir ve yapar.. Politika en başta düşünce üretmek demektir.. İş gelir düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne dayanır diye düşünülmesin.. Burjuva politikasıdır ve burjuva zeminde işler öylesine safiyane yürümez. Kimin eli kimin cebindedir, kimse bilmez.

Düşünce ve özgürlüğünden söz edilir. Ama sadece sözü edilir. Tam zıttı yapılır. Bakın Sarkozy’e. AKP nasıl eleştiriyor Sarkozy ve Fransız Meclisi’yle Senato’sunu? “Düşünce özgürlüğüne aykırı” davranmakla.. Sadece Türkiye’den mi tepkiler.. H. Clinton bile yakalamış Fransızların “kuyruğunu” çekiştiriyor: “Bizim en büyük güçlerimizden biri, ifadeleri suç kapsamına sokmamamız. İnsanlar bu ülkede istedikleri hemen hemen her şeyi söyleyebilir ve yapabilirler” diyor.  Ekliyor: “Fransa gibi yakın dost ve müttefiklerimiz dahil olmak üzere diğer ülkelerin farklı standartları, tarihleri olabilir. Ama biz, ifadelerin suç sayıldığı bir yoldan asla yürümeyeceğiz. Sanırım bu konunun her zaman, siyasi olmaktan çok tarihsel bir tartışma konusu olarak görüldüğünü söylemek adil olur.”

Ne kadar da yakışıyor ağızlarına! Sanki Fransa 1915’e gelirken Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenileri silahlandırıp kışkırtıp kırdırmaya katkıda bulunmamış.. Sanki Osmanlı kırmamış. Sanki Dersim katliamı olmamış.. Sanki Amerikalılar Kızılderilileri yok etmemişler..

Ve sanki AKP düşünenleri yakalayıp “içeri” atmıyormuş.. Türkiye’de düşüncenin önünde hiç mi hiç engel yokmuş.. Hele Amerikalı emperyalistler Guantanamo’da işkence yapmaz da düşünce özgürlüğünü savunurlarmış gibi..

1 yorum:

  1. Anlayan varsa, lütfen bana da anlatsın bu adamın ne demek istediğini...

    YanıtlaSil