Kısmı Zaferlerden Kökten Kurtuluş

"Almanya için bir ütopyacı düş olan şey, radikal devrim, insanın genel kurtuluşu değil, kısmi, sırf siyasal bir devrim, yapının temellerini ayakta bırakan bir devrimdir. (...) kısmi bir kurtuluş (...) sivil toplumun bir kesiminin kendisini kurtararak genel egemenliğe ulaşmasıdır. (...) Ama Almanya'da hiçbir sınıf, onu toplumun yıkıcı temsilcisi yapacak cüret, kararlılık ve acımasızlığa sahip değildir... Almanya sonuna kadar giden bir devrim yapmadıkça, devrim yapmış olamaz. Almanya'da Ortaçağ'dan kurtuluş Ortaçağ üzerindeki kısmi zaferlerden de kurtuluşla mümkündür."

"Bu sosyalizm, genel olarak sınıf farklılıklarının; bu sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim ilişkilerinin; bu üretim ilişkilerine tekabül eden bütün toplumsal münasebetlerin ortadan kaldırılmasına; bu toplumsal münasebetlerden çıkan bütün düşüncelerin alaşağı edilmesine varana kadar devrimin sürekliliğinin ilanıdır ve, zorunlu bir geçiş uğrağı olarak proletaryanın sınıf diktatörlüğüdür.''

"Bizim için mesele, özel mülkiyetin şekil değiştirmesi değil, yokedilmesi; sınıf uzlaşmazlıklarının yumuşatılması değil, sınıfların ortadan kaldırılması; varolan toplumun iyileştirilmesi değil, yeni bir toplumun kurulması olabilir ancak".

Acımasız bir eleştiri, tümüyle serbest düşünme, gerçeğe mutlak sadakat ve bilimle...

Sevgiyle kalın...

31 Ocak 2012 Salı

DİSK Genel Kurulu'na doğru: İdare mi edeceğiz, irade mi koyacağız? –Tufan Sertlek

DİSK 30 yıl önceki işkolu esaslı toplu sözleşme sendikacılığını yapmaya devam edecek midir, yoksa bütün imkanlarını bugünün ihtiyacı olan örgütlenme ve mücadele stratejilerini tespit edip sadece işkolu toplu sözleşmelerine dayanan sendikal çizgi yerine devrimci bir sendikal örgüt gibi mücadeleye mi soyunacaktır? DİSK’in önündeki temel sorun budur

DİSK’in 14. Genel Kurulu 10-11-12 Şubat tarihlerinde gerçekleşecek. Bu genel kurulda DİSK’in sınıf mücadelesine ilişkin ne tür iddiaları gündeme getireceği 11-12 Ocak tarihlerinde yapılan “Genişletilmiş Başkanlar Kurulu” toplantısında ele alındı. Toplantının sonuç bildirgesine işçi hareketinin gerçek sorunları ve DİSK’in bu süreçte üzerine düşen yükümlülüklerini görmekten uzak genel geçer politik söylemlerle günü kurtarmayı amaçlayan bir tutum sinmiş. DİSK’in ülkenin ağır politik sorunlarına kayıtsız kalmayacağı ifade edilmekle birlikte aslında ne politik sorunlara ne de işçi hareketinin güncel sorunlarına bugünün gerçekleri üzerinden nasıl müdahale edileceği konusunda bir mücadele çizgisi görülmüyor.

Temel sorun DİSK’in işçi sınıfı içerisinde nasıl yeniden güç haline geleceğini açıkça tartışmak ve DİSK’i buna göre tepeden tırnağa yeniden örgütlemek değil midir? DİSK işçi sınıfı içerisindeki bütün yapısal değişimlere, örgütlülük ve bilinç düzeyindeki bütün gerilemelere rağmen halen sadece 30 yıl önceki işkolu esaslı toplu sözleşme sendikacılığını yapmaya devam edecek midir, yoksa bütün imkanlarını (daha önceki yetkili kurul toplantılarında –en azından tarafımızdan defalarca sunulmuş olduğunu bildiğimiz-) bugünün ihtiyacı olan örgütlenme ve mücadele stratejilerini tespit edip sadece işkolu toplu sözleşmelerine dayanan sendikal çizgi yerine devrimci bir sendikal örgüt gibi mücadeleye mi soyunacaktır? DİSK’in önündeki temel sorun budur. DİSK bu sorunun cevabını doğru biçimlerde verip gereğini yapmaya başladığında gerçek anlamda DİSK olabilir ve ülkenin bütün temel meselelerinde ciddi bir taraf haline gelebilir.

Bu konuda özellikle son dönemlerde DİSK’te merkezi düzeyde yapılan bir şey var mı? Yok. Son başkanlar kurulu bildirgesinde yeni mücadele stratejisine ilişkin bir açılım var mı? Yok. Bildirinin başlığının bile gerçek hayatla ilgisi yok: “Genel Kurula tek yumruk, tek yürek giden DİSK…” DİSK içerisinde kamuoyuna yansıyan bir tartışma mı var ya da sınıf hareketine ilişkin bir yol ayrımı mı çıktı da bu genel kurulun önemine binaen tartışmaları bir yana bırakıp “tek yumruk, tek yürek olma” mesajını öncelikle topluma sunuyoruz? Tamamen bir “iç dünya”ya ait tartışmalar, anlaşmazlıklar, küskünlükler üzerine kurulu saflaşmaların sınıf hareketi açısından ne anlamı vardır? Gerçek hayatla bir ilgisi olmayan yapay ayrımları ortadan kaldırıp “tek yumruk” olmanın kime ne yararı ya da zararı olacak ki!

DİSK’in 12 Eylül sonrası bugüne kadarki hali Yılmaz Erdoğan’ın bir ara meşhur olan şiirinin adı gibi. Yılmaz Erdoğan’ın sevgilisine “Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim” dediği gibi biz de DİSK’e “Ben senin yapabilme ihtimalini sevdim” diyerek mi sürdüreceğiz? Ancak biz DİSK’in 1980 öncesi efsaneleriyle avunmaya devam ederken hayat yanı başımızdan gürül gürül akıp gidiyor. Güvencesizleştirilen, örgütsüzleştirilen, yoksullaştırılan milyonlarca işçi hayatın içinde debelenip duruyor. DİSK bu kavganın tam da göbeğinde yer alması gerekirken hala resmi sendikacılık yaparak, kendi tüzüğünü bile bir önceki dönemin koşullarından kurtarma iradesini bile gösteremeyerek hayatın gerçek dinamiklerinden hızla uzaklaşmaktadır.

Nereye kadar idare edeceğiz? 

DİSK Genel Kurulu’nun önündeki görev şimdiye kadar olduğu gibi “parası olan sendikaların” yönettiği bir DİSK yönetimi mi oluşacak yoksa DİSK’in mücadele geleneğini sürdürmeye çalışan sendikal yapıların etkin olduğu ve yeni bir mücadele stratejisini ve dinamizmini DİSK’e kazandıracak bir yeniden yapılanma anlayışı mı yönetime gelecek? Aidat alan ve DİSK’e aidat ödeyen sendikaların daha şimdiden delege sayısının ağırlığını kazandığı fakat Devrimci Sağlık İş’in toplu sözleşme yapmadığı için “aidatlı” da olsa üye sayısı sıfır gösterilerek sadece iki delegeyle katıldığı bir DİSK Genel Kurulu’na gidiyoruz. Demokratik kamuoyuna sorsanız şu anda DİSK’in en çok aidat alan ama (en iyi ihtimalle) kendi üyelerinin haklarının korumakla sınırlı bir çizgi izleyen sendikasını mı bilirsiniz yoksa tersane mafyasıyla dişe diş mücadele ederek tersane gerçeğini bütün kamuoyuna duyurup DİSK’in bayrağını hükümetin gözüne sokan Limter-İş’i mi… Bir yıldır Samsun Gazi Devlet Hastanesi’nde direniş sürdüren Devrimci Sağlık İş’in direniş çadırını bir kez olsun ziyaret etmeyen, asgari ücret mücadelesine Fransız kalan bir DİSK yönetimi, hadi Fransız kaldınız Bakanlık önündeki eylemde saldırıya uğrayıp gözaltına alındıktan sonra Ankara’nın sağır sultanının bile duyup “geçmiş olsun karşılamasına geldiği” sağlık işçilerinin eylemine dahi lütfetmeyen, tüm demokratik kurumlar ve milletvekillerinin izlediği, taşerona karşı mücadelede simge dava haline gelen, yasadışı ihalelere karşı çıkan ve 27 yılla yargılanan Adana Balcalı işçilerinin davasına bile gelmeyen bir DİSK nasıl bir sendikal mücadele tasavvur etmektedir?

Kuşkusuz bu şekilde bir süre daha idare edilebilir. Her nasılsa sendikal hareketi zorlayan bir işçi hareketi bulunmamaktadır. Öyle olunca kim ak kim kara anlaşılamamaktadır. Ancak meseleyi “idare mi edeceğiz” yoksa “irade mi koyacağız” olarak görmek gerekir. Zira sınıf hareketinin kendine bir yol bulmaya çalıştığı bir dönemi yaşıyoruz. Bir taraftan yaprak kımıldamıyor gibi görünüyor ama diğer taraftan elinizi değdiğiniz her yer mücadelenize yanıt veriyor. DİSK’in eli önümüzdeki dönem sınıf mücadelesinin nabzının attığı her işyerine, her organize sanayi bölgesine, her işçi mahallesine değecek mi değmeyecek mi? İşkolu sendikacılığını aşan bir anlayışla örgütlü örgütsüz, işsiz, kayıtdışı tüm işçi sınıfının mücadele örgütü olmak yolunda tüm olanaklarının seferber edecek mi, yoksa aynı hamam aynı tas yoluna devam mı edecek?
Eğer DİSK tıpkı 1967’de olduğu gibi yeni işçi dinamiğini örgütlemek ve o dalganın üzerinde yükselmek istiyorsa bugünün Paşabahçe’sini, Kavel’ini örgütlemek zorundadır. Ve bu irade ancak mevcut sendikal anlayışın ve yapılanışın –kuşkusuz tüm değerler ve birikimler üzerinden- değiştirilmesi ve yenilenmesiyle mümkün olabilir. Temel sorun birleşik bir emek hareketini yaratmanın dinamiklerini doğru okumak ve bu dinamiklerin mücadeleye kazandırılması ve örgütlenmesi için bütün imkanları (örgüt-kadro-maddi olanaklar vb.) seferber etmektir.

İdare değil irade
Yeni bir sınıf hareketinin gökten zembille inmeyeceğini bildiğimize göre elimizdeki olanakları en iyi şekilde kullanmak ve mücadelenin hizmetine sunmak gerekiyor. Kuşkusuz DİSK bu anlamıyla en önemli ve değerli örgüt olma özelliğini taşıyor. Bu nedenle DİSK’in önümüzdeki dönem işçi hareketine yapacağı doğru müdahaleler son derece önemlidir. Bunun için DİSK’in “idareci-sendikacı” zihniyetinden hızla uzaklaşıp kendi bünyesindeki tüm dinamikleri taşıyarak varolan sınıf dinamizminin DİSK’te egemen olması sağlanmalıdır. Atıl, sadece mevcut işyeri toplu sözleşme düzenine takılıp kalmış, kendi iş kolundan başka bir yere burnunu bile uzatmayan sendikal anlayışların değil dişe diş mücadele eden, yeni işçi dinamiklerini sınıf mücadelesine kazandıran, yasal prosedürlerin arkasında sürüklenmek yerine mücadelenin ihtiyaçlarını kendi yasası haline getiren bir sendikal anlayış DİSK’in yönetimine taşınmalıdır. Bu olasılık, bütün zorluklarına rağmen DİSK’in 12 Eylül sonrası 20 yıllık tarihinde -1 Mayıs’ların kazanılması gibi- anlamlı bir kırılmaya yol açabilir. DİSK’in bu yoldaki seçeneğini kullanmak için sonsuz sayıda hakkı yok. Bir zaman gelir ki, zaten kimse dönüp DİSK ne yapıyor diye bakmaz, çünkü başka bir yerde başka bir dinamik filizlenmiştir ve işçiler orada başka bir örgüt kurmaya başlamışlardır bile… Tıpkı 1967’dekilerin yaptıkları gibi… Ama 1967 öncesinde bu topraklarda bir DİSK yoktu. Bugün bu değeri, geleneği ve birikimi geleceğe taşıma zamanıdır…

* Tufan Sertlek
Dev Sağlık-İş Yönetim Kurulu Üyesi

Yaşamın kökenine dair yeni ipuçları- soL Portal [Bilim]

York Üniversitesi'nden organik kimyacılar yaşamın yapıtaşlarını oluşturan karbonhidratların kökeni hakkında yeni bulgular elde ederken, Kaliforniya Üniversitesi San Diego ve Harvard Üniversitesi'nden kimyacılar ise yeni bir kimyasal reaksiyon kullanarak yapay hücre zarları yaratmayı başardılar.

Yapay canlılara doğru adım adım- soL Portal [Bilim]

Bilim insanları, tümüyle laboratuarda sentezlenmiş DNA taşıyan canlı bir hücre oluşturmayı başardı. Bu tam anlamıyla sentetik bir organizma değil. Ancak sonuçları laboratuarda canlılığın oluşturulması yolunda son derece önemli.

Kimsesizler barınağında rezalet!- Radikal G.


 
 
AKOM hattına gelen çağrılarla toplanan kimsesiz vatandaşların parmak izi alınıyor.
İstanbul'da soğuk havada spor salonlarına götürülen evsizler 'kalıcı' barınak istiyor. Bir diğer dilek de kayıtta kendilerine sabıkalı muamelesi yapılmasından artık vazgeçilmesi.

Her yıl soğuk havalarla beraber aynı uyarılar yapılıyor: ‘‘Çevrenizdeki kimsesizleri AKOM’a bildiriniz.’’

AKOM (444 2 566) hattına gelen çağrılarla bulunduğu yerden alınan kimsesiz vatandaşlar spor salonlarına naklediliyor. Metin Oktay Spor Salonu’nda kalanlardan Yılmaz Başvardar, Bolluca’da kaldığı barakadan alınarak getirilmiş. Başvardar, personelin kendilerine sabıkalı muamelesi göstermesinden şikâyetçi: ‘‘Parmak izlerimiz alındı. Sıra sıra dizili yataklar psikolojimi bozuyor. Bakar mısınız? Mülteci kampı gibi burası.’’ 61 yaşındaki, şeker hastası, felçli İsa Biril aslında huzurevinde kalmak istiyor.

Yaşlı bir amcanın isteği ise yürek burkuyor: ‘‘Fotoğrafımı çekme yavrum, yakınlarım görürse çocuklarım rahatsızlık duyabilir.’’
Ayrılırken bize de sitemde bulunuyorlar: ‘‘Sadece kışın havalar soğuyunca yüzümüze bakıyorsunuz. Halbuki biz her zaman çevrenizdeyiz. Unutuyorsunuz bizi.’’


Kayıt, parmak izi, banyo, traş...

Kayıtta kimlik bilgilerinin yanı sıra fotoğrafları çekiliyor, parmak izleri de alınıyor. Daha sonra saç-sakal kesimleri yapılarak banyo ettiriliyor. Yeni giysiler veriliyor, sağlık kontrolleri yapılıyor. Yakınlarla iletişime geçiliyor.

Tarabya Metin Oktay Tesisleri’ne şimdiye kadar kayıt yaptıran 816 kişiden sadece 13 kişi ailesine ‘teslim edilebildi’. 508 kişi ise kendi isteği ile ayrıldı. Şu anda kalan kişi sayısı 225.

Kalanlara portatif yatak ve bir battaniye veriliyor. Günde 3 öğün yemek sunuluyor. Kalanların genel olarak şikâyeti yatak sorunu, personelin tutumu ve sürekli kalabilecekleri yerlerin olmaması. Salonda görevlilerin uyarısına rağmen sigara içiliyor.
Bu konukları rahatsız ediyor.
FATİH YAĞMUR – Radikal
31.01.12

Eczacılar 'sağlıkta yıkıma dur' dedi- soL Portal


Sağlık Bakanlığı ve SGK’nın ilaç politikaları eczacıları sokağa döktü. Binlerce eczacı Bakanlık ve SGK dayatmalarına karşı “Sağlıkta yıkıma dur” dedi.
Kadıköy’de bir araya gelen 54 Eczacı Odası AKP’nin sağlık ve ilaç politikalarına karşı eylemdeydi. SGK ile Türkiye Eczacılar Birliği arasındaki ilaç protokolü öncesinde yapılan eylemde eczacılar taleplerini bir kez daha dile getirdi.
Türkiye’nin birçok ilinden Kadıköy’de yapılan mitinge gelen eczacılar AKP’yi ve sağlık politikalarını durdurmaya çağırdı.
Siyami Ersek Hastanesi önünden Kadıköy İskele Meydanı'na yapılan yürüyüşle başlayan mitinge sık sık “Sağlıkta yıkımı durduracağız”, “AKP elini eczanemden çek” sloganları atıldı.
"Eczacılara kölelik sözleşmesi dayatılıyor"


Mitingde ilk olarak söz alan İstanbul Eczacı Odası Başkanı Semih Güngör, halkın ilaç hakkına sahip çıktıkları için burada olduklarını dile getirdi.
İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünün tasfiye edildiğini belirten Güngör, bu kurumun yerine getirilen İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumuyla birlikte artık ilaçla ilgili düzenlemeler içinde eczacının adının dahi geçmediği söyledi.
SGK ile görüşmeleri süren yeni ilaç alım protokolü sürecinde eczacılara kölelik sözleşmesinin dayatıldığını vurgulayan Güngör, kendilerine mesleki onurlarını ayaklar altına alan bir sözleşmenin dayatılmasını kabul etmeyeceklerini dile getirdi.
"Eczacı direnişi başlıyor"
AKP hükümetinin sağlıkta dönüşüm masalının bittiğinin belirten Güngör, 1 Şubat’ta ilaç protokolünün son günü olduğuna dikkat çekerek, eczacıların direnişinin yeniden başlayacağını ifade etti.
Güngör’ün ardından Türkiye’nin birçok farklı noktasından miting için Kadıköy’e gelen eczacı odalarının yöneticileri de söz alarak sorunlarını dile getirdi.

Katar Şeyhi Türk Telekom'a talip- Cumhuriyet G.


Eşitsiz ve Bileşik Gelişme Yasası

Katar Şeyhi El Tani, Türk Telekom'un yüzde 55 hissesine sahip Oger Telecom'u almaya hazırlanıyor. Katar yönetiminin, sadece TT için en az 8.6 milyar dolar ödemesi gerekecek. Katar, Denizbank için de 6 milyar doları gözden çıkardı.

Katar Şeyhi El Tani


İstanbul- Katarlılar yüzde 25 ortağı oldukları Turkuvaz Medya’nın satış sürecini de yakından izliyor. Basra Körfezi’nin ‘yükselen ülkesi’ Katar Emirliği, Türkiye’de iki büyük yatırım için düğmeye bastı. Türkiye’deki ekonomik varlığını artırmak için harekete geçen Katar Şeyhi El Tani’nin ilk hedefinde Türk Telekom (TT) var. Katarlıların bir diğer hedefi ise teklifleri değerlendiren Denizbank...

Öte yandan, Katar’ı ilgilendiren bir diğer süreç ise medya sektöründe. Katarlıların yüzde 25 oranında ortak olduğu ATV televizyonu ve Sabah gazetesinin sahibi Turkuvaz Medya ise satış sürecinde.

Milliyet gazetesinin haberine göre, Katar, Türk Telekom’un hâkim ortağı Lübnanlı Oger Telecom’u almaya hazırlanıyor. Oger Telecom, Türk Telekom’un yüzde 55 hissesini 2005 yılında 6.5 milyar dolara almıştı. Hisselerinin yüzde 15’i halka açık olan Türk Telekom’un yüzde 30 kadarı ise kamuya ait.

Hariri ailesi ile temasta


Deve değil bunlar!

Reuters kaynakları, Katar’ın, Oger Telecom’u bünyesinde bulunduran Saudi Telecom’la temasa geçtiğini ve eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin ailesine ait olan yüzde 55’lik Oger Telecom hissesini almak istediğini bildirdi. Oger Telecom hissesini alınca Katar’ın eline Türk Telekom ve GSM operatörü Avea ile Güney Afrika’nın GSM operatörü Cell C’nin yüzde 75 hissesi geçecek. Reuters, Türk Telekom’un değerinin 15.6 milyar dolar olduğunu hatırlatarak sadece anlaşmaya konu olan Türk Telekom hisselerinin bile en az 8.6 milyar dolar ettiğini yazdı. Cell C ise Güney Afrika’nın 3. büyük GSM operatörü olmasına rağmen borsaya açık bir şirket değil.


‘İş karmaşık hale gelebilir’

Sizi gidi asalaklar sizi!


Ancak Suudi Arabistanlı Saudi Telecom’un Oger Telecom’da yüzde 35 hissesi olması dolayısıyla satışın karmaşık bir hal alabileceği konuşuluyor. Çünkü Oger Telecom’da bir satış söz konusu olduğunda ilk olarak Saudi Telecom’un teklif verme hakkı var. Reuters’a bilgi veren kaynaklar, “İşlem karmaşık olabilir ancak Katarlılar ilgisini ilk olarak Hariri ailesine giderek gösterdi. Paralarına da güvendikleri için işi rahatlıkla bitirebilirler” dedi.

Saudi Oger’in satış süreci için Citigroup ve Deutsche Bank’ı görevlendirdiği belirtiliyor. Saudi Telekom Oger Telekom’daki hisselerini 2008 yılında 2.6 milyar dolara almıştı. İşlemi karmaşık hale getiren bir diğer unsur, Oger’in Türk Telekom hisselerinin satışı ve firma kontrolünün el değiştirmesi durumunda azınlık hissedarlara çağrıda bulunması gerekecek.

Katar’ın çağrı ihtimalini göz önüne alıp almadığı bilinmediği gibi, Saudi Telecom’un Oger Telecom için teklif yapıp yapmayacağı da bilinmiyor. Reuters’a bilgi veren diğer bir kaynak, “Saudi Telecom ile Katarlılar birbirlerine rakip teklifler ortaya koyabilir. Karmaşık bir süreçten bahsediyoruz, sorun yaratabilecek çok konu var” dedi.
31 Ocak 2012

Kıbrıs Rum kesiminde işsizlik artıyor- Cumhuriyet G.

Avrupa Birliği istatistik kurumu Eurostat, Yunanistan'dan sonra işsizliğin en çok arttığı ülkenin Kıbrıs Rum kesimi olduğunu açıkladı.

Lefkoşa- Rum radyosu, Eurostat tarafından bugün yapılan açıklamaya dayanarak, Kıbrıs Rum kesiminde işsizliğin kasım ayında yüzde 9 iken Aralık'ta ilk kez yüzde 9,3'e ulaştığını, 2010'un aynı dönemine göre yüzde 6,1 oranındaki bu artışla 2011'in 1974'ten beri ''en kötü yıl'' olarak kayda geçtiğini duyurdu.



Haberde işsizliğin en çok gençleri vurduğu, yüksek eğitim düzeylerine karşın gençlerin iş bulamadığı ve 25 yaş altı genç işsiz oranının yüzde 25,8'e ulaştığı kaydedildi.


Güney Kıbrıs eylemleri, Aralık 2011

Aynı yaş grubunda AB'deki işsiz oranının yüzde 9.9, Euro bölgesinde ise yüzde 10.4 olduğu belirtildi.

Ataması yapılmayan öğretmenler MEB önündeydi

Ataması yapılmayan öğretmenler bugün (30 Ocak) Milli eğitim Bakanlığı önünde bir eylem yaptı. 81 ilden gelen Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu (AYÖP) temsilcileri bakanlık önünde “17 bin değil, koşulsuz, şartsız 300 bin atama, güvenceli çalışma istiyoruz” dedi.




Dün Ankara’da YKM önünde buluşan AYÖP temsilcileri, Milli Eğitim Bakanlığı’na yürüdü. Ataması yapılmayan öğretmenler, yürüyüş boyunca “Dinçer, kendine yeni bir iş bul”, “İşletmeci bakan istemiyoruz”, “Tüccar bakan istemiyoruz”, “Atama yoksa isyan var”, “Güvenceli iş güvenceli gelecek istiyoruz” sloganlarını attı.


Milli Eğitim bakanlığı önünde Antalya AYÖP korosu da vardı ve öğretmenlerin taleplerini türkülerle ifade etti. Koronun türkülerinin ardından basın açıklaması yapıldı. Açıklamada “Koşulsuz, şartsız 300 bin atama ve güvenceli çalışma” talebi vurgulandı. Eylemde Eğitim-Sen MYK üyesi Betül Öztürk Korkut da bir konuşma yaparak ataması yapılmayan öğretmenlerin yanında olduklarını belirtti.
Sendika.Org

Haydarpaşa ranta kurban- Kızıl Bayrak


 
 
 
(31.01.12) - 'Yüksek Hızlı Tren Projesi' adı altında Eskişehir-İstanbul demiryolu hattı 1 Şubat'tan itibaren iki yıl süreyle kapanacak. İki yıllık süre zarfında, tüm seferler duracağı için İstanbul'un en önemli mimari, tarihi, simgesel ve işlevsel binalarından Haydarpaşa Tren Garı da atıl hale gelecek. Yeni plan ve projeler, temiz ve güvenilir demiryolu taşımacılığı açısından da olumsuz sonuçlar yaratacak.

29 Kasım 2010'da yanmıştı bir kısmı.

 Rant planı

Haydarpaşa tren garını kıyı alanı ve liman sahasının dolgu alanları ilavesiyle küresel sermaye gruplarına açılarak otel, alışveriş merkezi, otopark, kurvaziyer liman haline getirilmesi için yapılan projelerin bir ayağı olan kapatma kararı, tarihi garın sermayenin rant ve yağma planlarına kurban edilmesi anlamına geliyor. Böylelikle, 2003 yılından bu yana yapılan yol bakım ve yenilemelerini bahane ederek trenleri seferden kaldıran ve halkın ulaşım hakkını yok sayan kapatma kararına Toplum, Kent ve Çevre için Haydarpaşa Dayanışması da tepki gösteriyor.

Haydarpaşa Dayanışması, “Gerek Marmaray projesi ve gerekse YHT projesinin arkasında Haydarpaşa ve çevresinin demiryollarından arındırılması vardır. Bu düşünce 25 Kasım 2011 tarihindeki İstanbul Büyük Şehir Belediye Meclisi'nin Haydarpaşa ile ilgili aldığı kararda da açıkça görülmektedir. Kapatma tek alternatif değildir.” ifadelerine yer verdiği açıklamasında mevcut güzergâhın çift hat olup tek hat işletmeciliği ile bunun yapılabileceği hatırlatmasında bulunuyor.


Söndürülmesi için yeterli çaba gösterilmemişti.

“Koruma” yalanı

Proje için hazırlanan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nden geçen 'Koruma Amaçlı İmar Planı' ise tarihi Haydarpaşa Garı üzerinden oynanan oyunlara işaret ediyor. İmar planında garın korunacağı söylense de denizin doldurulmasıyla oluşacak yaklaşık 1.3 milyon metrekarelik alan üzerinde gerçekleşecek dönüşüm projesinde, yat limanı, yat kulübü, kurvaziyer limanı, hastane, oteller, kongre ve kültür merkezi, konutlar, iş merkezleri, ticaret alanları, alışveriş merkezleri, spor merkezleri, parklar, okullar ve otopark bulunması planlanıyor.

İhracat Şampiyonu İller

  •  Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ile Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerinden derlediği bilgilere göre, geçen yılın sonu itibariyle 1 milyar doların üzerinde ihracat gerçekleştiren il sayısı 16 olarak gerçekleşti.
  • İşte tüm illerin ihracat rakamları:
                1.            
                      1. İstanbul
                      2. Kocaeli
                      3. Bursa
                      4. İzmir
                      5. Ankara
                      6. Gaziantep
                      7. Manisa
                      8. Denizli
                      9. Hatay
                      10. Sakarya
                      11. Adana
                      12. Kayseri,
                      13. Mersin,
                      14. Konya,
                      15. Trabzon
                         
  • İhracat: 53 milyar 910 milyon 537 bin dolar [İstanbul]
  • 2. Kocaeli
    İhracat: 11 milyar 635 milyon 265 bin dolor
  • 3. Bursa İhracat: 11 milyar 501 milyon 098 bin dolar
  • 4. İzmir
    İhracat: 7 milyar 336 milyon 992 bin dolar
  • 5. Ankara
    İhracat: 5 milyar 304 milyon 666 bin dolor
  • 6. Gaziantep
    İhracat: 4 milyar 458 milyon 409 bin dolor
  • 7. Manisa
    İhracat: 3 milyar 826 milyon 832 bin dolor
  • 8. Denizli
    İhracat: 2 milyar 520 milyon 006 bin dolor
  • 9. Hatay
    İhracat: 1milyar 927 milyon 146 bin dolor
  • 10. Sakarya
    İhracat:1 milyar 859 milyon 495 bin dolor
  • 11. Adana
    İhracat:1 milyar 491 milyon 692 bin dolor
  • 12. Kayseri
    İhracat:1 milyar 346 milyon 450 bin dolor
  • 13. Mersin
    İhracat: 1 milyar 126 milyon 334 bin dolor
  • 14. Konya İhracat:1 milyar 079 milyon 893 bin dolor
  • 15. Trabzon

İsrailliler Kadınların Konumunu Tartışıyor- NYT Türkçe

İsrail Haredileri, Ocak 2011


KUDÜS - İsrailliler ihmal ettikleri bir sorun olan ultra-Ortodoks Yahudilerin toplumdaki konumunun krize dönüştüğünün farkında. Krizin merkezinde ise kadınlar var. İbrani Üniversitesi'nde Yahudi Felsefesi Profesörü olan Moshe Halbertal, "laik milliyetçilik ile sosyalizm, yüzyıl önce dinsel düzene tehdit oluşturmuştu. Bugünkü tehdit ise feminizm. İslam dünyasını da etkileyen ve hayatın ta kendisini ilgilendiren muazzam bir ideolojik ve ahlaki soruna dönüşen konu, hahamların uykularını kaçırıyor" diyor. Tartışmalı konulara her hafta yenileri ekleniyor. Kadın sağlığı ve Yahudi hukukuyla ilgili bir konferansın organizatörleri, kadınların kürsüden konuşma yapmasını yasakladı. Ultra-Ortodoks erkekler, kıyafetini açık saçık buldukları 8 yaşındaki bir kıza tükürdü. Hava kuvvetleri baş hahamı, ordu ultra-Ortodoks askerleri kadın şarkıcıların sahne aldığı etkinliklerden muaf tutmadığı için istifa etti. Göstericiler, kadınlarla erkeklerin yan yana oturduğu belediye otobüslerin aşırı tutucuların oturduğu semtlerden geçmesini emreden Kudüs emniyet müdürünü Hitler gibi gösteren posterler taşıdı. Tartışmanın her iki tarafı da güçlü kampanyalar yürütüyor. Cinsiyet eşitliğini savunan Yeni İsrail Vakfı, Kudüs'te kadınlar için koro ve konser etkinlikleri düzenleyerek, üzerinde "Kadınlar görülmeli ve duyulmalı" sloganı yazan posterler astı.

Burkalı Yahudi Haredileri, Ağustos 2010


Dini yetkililer liberal grupların, sadece huzur içinde yaşamak isteyen dindar kesime karşı bir nefret savaşı başlattığını söyledi. Siyah elbiseler giyen ultra-Ortodoks kesim, İsrail'de "Harediler" ('Tanrı'nın önünde titreyenler') olarak biliniyor. Bunlar hem ayin hem de giyim konusunda farklı yaklaşımlara sahip çok sayıda gruptan oluşuyor. İçlerinde Avrupa kökenli Hasidiler ve Ortadoğu kökenliler var. Ultra-Ortodokslar, yeterince dindar olmadığını ve Mesih henüz gelmediği için erken kurulduğunu düşündükleri İsrail devleti hakkında karışık fikirlere sahip. Eskiden çoğu, bu devletin ayakta kalamayacağına inanıyordu. Bu duygular karşılıklıydı. Avrupa'daki Harediler Yahudi Soykırımı'nda büyük ölçüde yok edildi. Kalan ufak sayıda Haredi'ye devlet yardımı sağlayan ve askerlikten muaf tutan İsrail'in kurucu Başbakanı David Ben-Gurion, onlara saygın bir cenaze töreni düzenlediğini düşünüyordu. Haredi yazar Jonathan Rosenblum, "O dönemdeki İsraillilerin çoğu, Harediler'in bir kuşak içinde soylarının tükeneceğini ve toplum içinde kaybolacaklarını düşünüyordu" diyor. Oysa sayıları arttı ve koalisyon hükümetlerine katıldılar. Çocukları için devlet yardımı ve muafiyetler, konut ve Tora çalışmasına yönelik destekler elde ettiler. Şimdi sayıları bir milyonu bulan Harediler, hali vakti yerinde olan bu 7.8 milyon nüfuslu ülkede çoğunluğu yoksul olan bir topluluk. Haredi hahamı Abraham Israel Gellis, "Günümüzde Haredi topluluğunun yaşamadığı bir şehir yok" diyor.

Haremlik-selamlık isteyen Yahudiler polisle çatıştı, Aralık 2011

Siyasi açıdan son yıllarda sağa kaydılar. Devleti reddeden ultra-Ortodokslar, onunla anlaşmalar yaparak varlığını sürdürdü. Hükümetler bu topluluğu önemsemedikleri halde, onların oylarına karşılık devlet yardımı sunarak ayakta kaldı. Kudüs merkezli araştırma kurumu İsrai l Demokrasi Enstitüsü'nün Başkanı Arye Carmon, "Artık ultra- Ortodokslarla devletin ortak yaşama zemini kayboluyor. Bu büyük bir tehlike" diyor. Carmon İsrail'deki aşırı dindar Yahudi leri, Arap dünyasındaki İslamcılara benzetiyor. Tora çalışmasını diğer tüm değerlerden üstün tutan Harediler, erkeklerin bir işte çalışmak yerine bunu yapabilmesi için uğraş verdi. Kadınlar genelde çalışıyor ama erkekler arasındaki işsizlik yüzde 60 düzeyinde. Haredi erkeklerin devlet yardımı alırken, askerliği ve çalışmayı reddetmesi ve ayrıca ortalama altı ila sekiz çocuk yapması, İsraillilerin çoğunu ve özellikle de ülkedeki ekonomik krizden etkilenen kesimleri endişelendiriyor. Haredi sorununun "patlayabileceğini" söyleyen İsrail meclisi üyesi ve İşçi Partisi lideri Shelly Yacimovich, "Bu yüzden konuya akıllıca yaklaşılmalı ve çalışma yoluyla modern topluma katılmaları için bu insanlara yardım edilmeli" diyor. İşe ve orduya giren Haredi sayısı artıyor. Ama ultra-Ortodoks liderler çoğu, toplumun geneliyle bütünleşmekten korkuyor. Ultra-Ortodoks Yahudilerin İsrail'de, 30 yıl öncesinden daha fazla çocuk yapan tek grup olduğunu söyleyen Taub Sosyal Politika Çalışmaları Merkezi'nin Başkanı Dan Ben-David, "20 yıl içinde, ülkedeki gelişmiş ekonomiyi ve orduyu ayakta tutamayan bir üçüncü dünya toplumuna dönüşebiliriz" diyor. Ben-David, ultra-Ortodoksların büyük ölçüde devletin denetiminden uzak işleyen okullarındaki çocuklara öğretilen konuların, 21'inci yüzyıla uygun olmadığını söylüyor. "Kadınlara karşı ayrımcılıktan söz ettiğimizde neden bahsettiğimizi, onlardan ne beklediğimizi bile bilmiyorlar" diyor. 33 yaşındaki Hasidi Haham Dror Moshe Cassouto, karısı ve dört oğluyla Kudüs'te yaşıyor. Haham kadınlarla erkeklerin doğada, modern toplumun tersine çevirdiği rollere sahip olduğuna inanıyor. Yine de, tükürmek ve Nazi suçlamaları onu dehşete düşürüyor. Son huzursuzluklarla ilgili görüşü sorulunca, "Delinin biri kuyuya bir taş atıyor, bin tane akıllı çıkaramıyor" diyor.

ETHAN BRONNER VE ISABEL KERSHNER

Zihinlerdeki Devrim- NYT Türkçe

Mısır, Kasım 2011


Tunus'ta meydana gelen çok çirkin bir olay, Arap Baharı'nın ne kadar önemli ve devrimci olduğunu gösteriyor. Ve evet, Mısır, Libya ve Tunus'ta geçen yıl yaşanan tüm sıkıntılara rağmen, Arap Baharı ifadesinin doğru olduğunu ve devrimlere tanıklık ettiğimizi ısrarla söylüyorum. Gazze'deki yönetimin başbakanı ve Hamas lideri İsmail Haniye bu ay, beş günlük resmi bir ziyaret için Tunus'a geldi. Haniye'yi havaalanında karşılayan, hükümetin büyük ortağı Ennahda'nın militanları, "Yahudilere Ölüm!" ve "Yahudileri Kovun!" sloganları attı. Karşılamaya ait görüntüler Facebook'a konulunca, tepkiler yükseldi. Çok sayıda Tunuslu, Facebook sayfasına "Kendimi tıraşsız bir Selefi'den ziyade Tunuslu bir Yahudi'ye daha yakın hissediyorum" mesajını koydu. Bu "kepazeliği" kınayan ve eski insan hakları eylemcisi olan Tunus Devlet Başkanı Munsif Marzuki'yi sert bir tutum almaya çağıran bir dilekçe imzaya açıldı. Tartışmanın büyümesi üzerine, muhafazakârların ılımlı olmayı öğrendiğini ısrarla vurgulayan Ennahda lideri Raşid Gannuşi, partisinin "İslam'ın özünü ve öğretilerini temsil etmeyen bu sloganları kınadığını" söyledi. Gannuşi sayıları az olan Tunuslu Yahudilerin, "eşit haklara ve yükümlülüklere sahip hakiki yurttaşlar" olduğunu belirtti. Gannuşi ayrıca, Tunus Yahudi cemaatinin lideri Roger J. Bismuth'u arayıp özür diledi. Eskiden Gannuşi gibi sürgüne giden bir muhafazakâr olan Tunus Başbakanı Hamadi Jebali, Bismuth'u kabul ederek üzüntülerini bildirdi. Yine de, Haniye'nin ülkeden ayrılmadan önce yaptığı mitingde, taraftarları İsrail bayrağına ayaklarını sildi. Yaşanan çirkinlik (belki de bilhassa bu çirkinlik) de dâhil olmak üzere tüm olanlar için sevinmemiz gerektiğini düşünüyorum. Öfkeden beslenen, cehaletle güçlenen, resmi medya tarafından kışkırtılan ve Filistinlilerin sıkıntıları yüzünden iyice artan Yahudi düşmanlığı, Arap dünyasında yaygın. Bu düşmanlık, ezilen Arap toplumlarında herhangi bir tartışmayla karşılaşmadan uzun süre alttan alta kaynadı. Bu yüzden, ortaya çıktığında tepkilere yol açması ve hararetle tartışılması iyi bir şey.


Mısır, Şubat 2011

Ayrıca Yahudi düşmanlığının aslında "İslam'ın özünü yansıtmadığını" göstermenin de olası bir ilk adımı. Araplar her yerde, açık toplumlarla ilgili temel bir şeyi öğreniyor: Birbirleriyle nasıl uzlaşmayacaklarını. En derin ve önemli devrim, zihinlerinde olandır. Czeslaw Milosz'un unutulmaz ifadesiyle "tutsak akıl", yerini muktedir akla bırakıyor. Bu değişim geri döndürülemez. Arapların sindirilme devri bitti. Onlar devri len diktatörlerinin, dikkatleri ülke içindeki adaletsizlikten uzaklaştırmak için sıkça kullandıkları İsrail bahanesinden bıktı. Tunus'taki eski diktatörlük döneminde, Haniye'nin ülkeyi ziyaret etmesine izin verilmezdi ve o korkunç sahneler yaşanmazdı. Ama görünüşteki tüm sakinliğine rağmen, Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali dönemindeki Tunus çok daha kötü bir durumdaydı. Mısır'da tart ışmalar, kadın hakları konusu da dâhil olmak üzere aynı şekilde özgürleşiyor. Samire İbrahim'in, sokak gösterileri sırasında kendisini tutuklayan ve "bekâret testi" yapan askerlere karşı yürüttüğü cesur kampanya, kadınlara yönelik tacizi gündeme taşıdı ve bu konudaki tartışmanın fitilini ateşledi. Bir idari mahkeme, ordunun kadın göstericilerin haklarını ihlal ettiğine çoktan karar verdi. Askeri bir hapishanede yapılan bekâret testinde bir adam, İbrahim'in bakire olduğunu ilan ederek bunu belirten bir tutanağı imzalamasını istemeden önce, çıplak haldeki kadını, alay eden askerlerin önünde beş dakika boyunca muayene etti.

Mısır, Aralık 2011


Kahire Amerikan Üniversitesi'nden tarih Profesörü Hal it Fehmi, "İbrahim'in davası, kadınların kendi bedenlerine dair hakları konusundaki en önemli gelişme. Dava, çok sayıda cesur eylemin meydana geldiği 2011 ayaklanmasının en önemli olayı" dedi. Bu doğru. Arap toplumlarındaki Yahudi düşmanlığı gibi, kadınların aşağılanması ve boyunduruk altına alınması da genelde sessizlikle karşılandı. Tahrir Meydanı'ndaki göstericileri uzaklaştıran askerler taraf ından dövülüp soyulurken kameralara yakalanan "mavi sutyenli kız" vakası, tabuların devrilmesini sağladı. İbrahim'in davası bunu güçlendiriyor. Hüsnü Mübarek'in devrilmesinde önemli bir rol oynayan kadınlar, gölgelerden çıktı. İsyanlar bir yandan, başta ılımlılar olmak üzere muhafazakâr partileri Tunus ve Mısır'da iktidara taşırken diğer yandan, sosyal sorunlar ve inanç ile moderniteyi uzlaştırma konusunda halen sert tartışmalar sürüyor. Bu süreçler arasındaki gerilimler yıllarca sürecek. Ancak ben, laik modeli ayakta tutan ordu ile İslami yönelimli siyasi güçler arasındaki gerilimlerin uzun süredir görüldüğü Türkiye'nin, yararlı bir model sunduğunu düşünüyorum. Türkiye daha fazla demokrasi ile dinin birbiriyle çatışmadığı bir Müslüman ülke olabileceğini kanıtladı.

Euro bölgesinde rekor işsizlik oranı- BBC

Euro bölgesi toplamında işsizlik oranının 2011'in son ayında tarihi bir noktaya ulaştığı tespit edildi.
Avrupa Birliği İstatistik Bürosu Eurostat'ın açıkladığı resmi verilere göre, Aralık ayı itibariyle euro para biriminin kullanıldığı 17 ülkenin bütünündeki işsizlik oranı yüzde 10,4'e ulaştı.
17 ülke arasında işsizlik oranı yüzde 22,9'la İspanya en yüksek rakama ulaştı.

Avusturya ise yüzde 4,1'lik işsizlik oranıyla euro kullanan ülkeler arasında işsizlik sorunun en düşük olduğu ülke olarak göze çarpıyor.

Eurostat'ın verileri, 2011 yılı boyunca derinleşerek süren borç krizinin işsizlik oranlarını olumsuz etkilediğini ortaya koyuyor.

2010'un son ayında yüzde 10 civarında seyreden 17 ülkenin toplam işsizlik oranı, 2011 sonuna gelindiğinde yüzde 0,4'lik artış gösterdi.

"İstihdam artışı düşük ihtimal"

Uzmanlar, euro bölgesi işsizlik oranının 2012 boyunca artma eğiliminde olacağı görüşündeler.

Citigroup'tan iktisatçı Guillaume Menuet, birçok sektörde yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkan tablonun istihdama dair beklentilerin olumlu olmadığını ortaya koyduğunu belirtiyor.

Menuet, mali belirsizlik sebebiyle birçok şirketin yatırım planlarını ertelemekte olduklarını, buna bağlı olarak da istihdamın artması ihtimalinin düştüğünü söylüyor.

Menuet, ekonomik olarak iyi durumda olan şirketlerde işe alımların "dondurulduğunu", zararda olan şirketlerde ise işten çıkarmaların yaşandığına dikkat çekiyor.

Avrupa Birliği'ne üye 27 ülke genelinde işsizlik oranı 2011 sonu itibariyle yüzde 9,9 olarak tespit edilmişti. Bu oran, 23 milyon 800,000 kişinin işsiz olduğu anlamına geliyor.

ABD vatandaşları Kahire'de büyükelçiliğe sığındı- BBC

Mısır'da dış kaynaklarla finanse edilen sivil toplum kuruluşlarına yapılan baskıların ardından bir grup Amerikan vatandaşı Kahire'deki ABD elçiliğine sığındı.

Mısır'da iktidarı elinde bulunduran askeri konsey, dış ülkelerden fon alan grupları, konseye karşı sokak gösterileri örgütlemekle suçluyor.

Bu kişiler arasında ABD Ulaştırma Bakanı Ray LaHood'un oğlu da bulunuyor.

Ancak LaHood'un oğlunun elçiliğe sığınan ABD'liler arasında olup olmadığı henüz bilinmiyor.
Amerika Birleşik Devletleri, bir grup vatandaşının Kahire'deki elçiliğe sığındıklarını ve ülkeden ayrılmak için izin beklediklerini doğruladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, bu kişilerin Mısır'daki yasal süreçten kaçmaya çalıştıklarına dair bir düşünce olmadığını söyledi.

Nuland, Amerikan vatandaşlarının güvenliklerinin tehlikede olmadığını belirtip ve bu kişilerin, elçiliğe misafir olarak davet edildiklerini de ifade etti.

Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney ise ABD'nin sivil toplum kuruluşlarına yapılan operasyonlar konusunda duyduğu hayal kırıklığını Mısırlı yetkililere daha önceden bildirdiklerini belirtti.

Mısır'da Aralık ayında operasyonlara hedef olan sivil toplum kuruluşlarının, faaliyet yürütmek için gerekli izinlere sahip olmaması nedeniyle soruşturma altında oldukları belirtiliyor.

DİSK saldırılara karşı alanlara çıktı...

"Sendikal haklarımız engellenemez!”

 


(31.01.12) - Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), sendikaları ve sendikal hakları tehdit eden yasal düzenlemelere karşı bugün (31 Ocak) birçok kentte alanlara çıktı.

Toplu İş İlişkileri Kanunu çıkmadan işkolu istatistiklerinin SGK verilerine göre bugün açıklanması beklenirken, yüzde 10 barajı düşürülmediği için birçok sendika gibi toplu sözleşme yetkisini kaybetmekle karşı karşıya bırakılan DİSK, “Sendikal haklarımız engellenemez!” şiarıyla eylemler gerçekleştirdi.
'Toplu İş İlişkileri Kanunu' adıyla tek bir metinde birleştirilen 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nun değiştirilmesi konusunda sürdürülen çalışmaların eksik, yetersiz ve sorunlu halleriyle sürüncemede bırakıldığını vurgulayan DİSK üyeleri, Ankara'da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önüne yürüyüş gerçekleştirdiler.
DİSK'liler, İstanbul, Adana ve İzmir'de de Bölge Çalışma Müdürlüğü binaları önünde basın açıklamaları yaptılar.

İstanbul

 

 

Sendikaları tehdit eden yasal düzenlemeleri protesto etmek Saraçhane'deki Fatih Parkı'nda bulaşan DİSK'e bağlı sendikaların üye ve yöneticileri, buradan Unkapanı'nda bulunan Çalışma Bölge Müdürlüğü önüne yürüyüş gerçekleştirdiler.

“Sendikal haklarımız engellenemez / DİSK” ve “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!/ Nakliyat-İş” pankartlarının açıldığı yürüyüş sırasında “Grev yasaklarına hayır!”, “Sendika yasaklarına-örgütlenme barajlarına-noter şartlarına hayır!” şiarlı dövizler de taşındı. Yürüyüş boyunca sık sık, “DİSK'e uzanan eller kırılsın!”, “AKP barajını al başına çal!”, “İnadına sendika inadına DİSK!”, “Sendika hakkımız engellenemez!”, “İşçiyiz haklıyız kanacağız!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları atılırken, alkış ve ıslıklarla da tepkiler dile getirildi.

“DİSK hedef gösteriliyor”

Yürüyüşün ardından tüm eylemlerde okunmak üzere hazırlanan ortak basın açıklamasını DİSK Örgütlenme Dairesi Başkanı ve Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu yaptı.

Açıklamada, emekçilerin hak ve özgürlüklerini daha da kısıtlamak için “demokratikleşme” adı altında yoğun çalışmaların yapıldığını belirtilerek, 3 yıldır açıklanmayan işkolu istatistikleri açıklandığı takdirde yalnızca 12 sendikanın toplu iş sözleşmesi için yetki almasının söz konusu olduğu hatılatıldı.

Yapılan her açıklamada DİSK’in hiçbir sendikasının “baraj”ı aşamayacağının üzerinde durulduğu ve bu uygulamadan yalnızca DİSK etkilenecekmiş gibi bir hava yaratılmak istendiği belirtilerek, DİSK'in hedef gösterildiği söylendi. Bu duruma neden olarak, DİSK'in Bakanlar Kurulu’nda bekletilen yasa taslağına muhalefet etmesi gösterildi.


“Asla kabul etmeyeceğiz!”
Bakanlar Kurulu’nda bekletilen taslak, üyelik ve istifada noter şartı dışında olumlu bir değişiklik getirmediğine dikkat çekilen açıklama şu sözlerle sürdü:

“İşçiler ve örgütleri tehdit edilmektedir. İşçi sınıfı haklarını ve özgürlüklerini kısıtlayan bu taslağı kabule zorlanmaktadır. Sorun yalnızca grev hakkımızın, toplu sözleşme hakkımızın kısıtlanmasıyla sınırlı değildir. Bu tehdidin bir başka yönü ise, kıdem tazminatı hakkımızı da elimizden almaya zemin hazırlamaktır. Önümüze iki seçenek konulmuştur; “Ya bu yasa taslaklarını kabul edeceksiniz, ya da sizi üyeleriniz adına toplusözleşme yapmaktan men edeceğiz” denilmektedir. Biz bunu asla kabul etmeyeceğiz!”

“DİSK tehditlere boyun eğmeyecektir”

DİSK'in tehditlerle ilk kez karşı karşıya kalmadığına da değinilen açıklamada, DİSK üyelerinin saldırılar karşısındaki azmi ve mücadelesiyle engellerin aşıldığı vurgulandı. DİSK'in yıllardır bu sistemin işçi sınıfının ucuz emek gücü haline getirilmesi ve güdümlü sendikacılık için düzenlendiğini yinelediği belirtilerek “Hodri meydan, buyurun açıklayın istatistiklerinizi! Biz kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Ne sendikal hak ve özgürlüklerimizden ne de kıdem tazminatımızdan vazgeçmeyeceğiz” denildi.

DİSK'in talep ve koşullarının sıralandığı açıklama şu sözlerle noktalandı:

“ Üyelikte ve istifada noter şartı, işkolu ve işyeri barajları, grev yasakları kaldırılmalıdır. Kıdem tazminatı hakkımız korunmalıdır. Kuralsız, güvencesiz, esnek çalışmanın yaygınlaştırılması sevdasından vazgeçilmelidir.
Bu hedefler için kararlılıkla mücadeleye devam edeceğiz. DİSK, tehditlere boyun eğmeyecektir. DİSK, işçi sınıfını ucuz emek gücüne dönüştürme, köleleştirme girişimlerine karşı direnecektir”

Yaklaşık 100 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen basın açıklamasının ardından atılan sloganlarla eylem sonlandırıldı.

Ankara



Bahçelievler’deki TRT Arı Stüdyoları önünde buluşan DİSK üyeleri DİSK'e bağlı sendikaların üye ve yöneticileri ile destekçi güçler buradan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önüne yürüyüş gerçekleştirdiler.
Yürüyüşe DİSK’e bağlı sendikaların başkan ve yöneticilerinin yanı sıra Türk-İş’e bağlı Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Ercan İpekçi ve Basın-İş Sendikası Genel Başkanı Yakup Akkaya ile KESK Merkez Yürütme Kurulu üyeleri de katıldı.

“DİSK'e uzanan eller kırılsın!”, “AKP barajını al başına çal!”, “İnadına sendika inadına DİSK!”, “Sendika hakkımız engellenemez!” ve “Genel grev, genel direniş” sloganlarının atıldığı yürüyüşün ardından bakanlık binası önünde basın açıklamasını DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün yaptı.

Basın açıklamasının ardından, Görgün ve DİSK yöneticilerinden oluşan bir heyet Çalışma Bakanı Faruk Çelik’ten gelen talep üzerine bakanlık binasına giderek burada bir görüşme gerçekleştirdi.

Adana



Kent merkezindeki İnönü Parkı'nda toplanan DİSK'liler, “AKP 12 Eylül rejimiyle yarış halinde – DİSK devre dışı bırakılmak isteniyor - İzin vermeceyeğiz / DİSK Çukurova Bölge Temsilciliği” pankartı eşliğinde Adana Bölge Çalışma Müdürlüğü önüne yürüdüler.

İlerici ve devrimci güçlerin de destek verdiği yürüyüş sırasında DİSK üyeleri “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “ Faşizme karşı omuz omuza!”, “İnadına sendika, inadına DİSK!” sloganlarıyla tepkilerini dile getirdiler.
Yürüyüşün sonrasında basın açıklaması DİSK Çukurova Bölge temsilcisi Kemal Arslan tarafından okundu.
Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eylem basın açıklamasının ardından son buldu.

İzmir

DİSK Ege Bölge Temsilciliği'nin çağrısıyla Kemeraltı Girişinde toplanan DİSK üye ve yöneticileri, “ILO normları uygulansın - Leter Artık - İnadına sendika inadına DİSK” yazılı pankart açarak Çalışma Bölge Müdürlüğü'ne yürüdüler.



“İnadına sendika, inadına DİSK!”, “Genel grev genel direniş!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Yılgınlık yok direniş var!”, “Faşizme karşı omuz omuza!“, “Yaşasın sendikal mücadelemiz!”, “AKP’ye teslim olmayacağız!” sloganlarının atıldığı yürüyüşün ardından DİSK Ege Bölge Temsilcisi ve Birleşik Metal-İş Sendikası İzmir Şube Başkanı Ali Çeltek tarafından basın açıklaması okundu.

Daha sonra, tutukluluğu sona eren Genel-İş İzmir 3 No'lu Şube Yönetim Kurulu üyesi Memiş Sarı tutuklu sendikacıların mesajlarını iletti.

DİSK’e bağlı sendikalardan Genel-İş, Birleşik Metal-İş, Sosyal-İş ve Lastik-İş İzmir şubelerinin katılım gösterdiği eyleme KESK’e bağlı Tüm Bel-Sen İzmir Şubeleri, BES İzmir Şubesi yönetim kurulu üyeleri, işyeri temsilcileri ve üyeleri “Grevsiz toplu sözleşme, toplu sözleşmesiz sendika olmaz / KESK İzmir Şubeler Platformu" pankartı açarak destek verdiler.
Kızıl Bayrak / İstanbul - Ankara - Adana - İzmir

Avrupalı bankalar ucuz parayı sevdi- NTVMSNBC

Avrupa bankaları, Avrupa Merkez Bankası'ndan ucuz kredi almayı sevmişe benziyor. Financial Times'ın haberine göre, bankalar ikinci ihalede, ilk ihalenin iki katından fazla kredi çekebilir.



CNBC-e
Güncelleme: 14:42 TSİ 31 Ocak. 2012 Salı
İSTANBUL - Avrupa Merkez Bankası'nın uzun vadeli fonlama operasyonlarının ikincisi yaklaşırken, bankaların likidite ihtiyacının son derece yüksek olduğunu işaret eden haberler geliyor.
Davos'ta Avrupalı bankacılarla konuşan Financial Times, bankaların kredi talebinin 29 Şubat'ta yapılacak ikinci ihalede ikiye katlanacağını yazdı.
Haberde, piyasalarda durumun daha kötüye gitmesi halinde bazı bankaların talebi üç kat bile artırabileceği ifade edildi.

Gazeteye demeç veren bir bankacı "İlk ihalede daha fazla kredi almalıydık. Ancak ikincisinde, ilkinde olduğu gibi çekingen davranmayacağız" diye konuştu.
Geçen yılın Aralık ayında yapılan fonlama ihalesinde, 500'den fazla Avrupa bankası, Avrupa Merkez Bankası'ndan düşük faizli 489 milyar Euro kredi almıştı.
Piyasada Euro likiditesinin artması, başta İtalya ve İspanya olmak üzere, çoğu sorunlu ülkenin piyasasında tansiyonun düşmesini sağladı. Avrupa Merkez Bankası'ndan kaynak sağlayan bankaların, kredilerin bir bölümüyle sorunlu ülke tahvillerinden satın aldığı söyleniyor. Ancak, bankaların, yarım trilyon Euro'ya yakın kredinin büyük kısmını ellerinde tutmaları, paranın henüz reel ekonomiye yönlendirilmediğini gösteriyor.

Doğu Avrupa'da dondurucu soğuklar - Radikal Gazetesi

Avrupa'nın doğusunu etkisi altına alan yoğun kar yağışı ve dondurucu soğuklar nedeniyle 37 kişinin hayatını kaybettiği bildirildi

Doğu Avrupa'da dondurucu soğuklar
BELGRAD - Yetkililer, -20 dereceye kadar düşen hava sıcaklıkları nedeniyle acil durum önlemleri alındığını, okulların kapatıldığını ve güç kaynaklarının kesildiğini belirttiler. Ayrıca, acil durum sığınaklarının açıldığını ifade eden yetkililer, insanları dikkatli olmaları ve dışarı çıkmamaları konusunda da uyardı.

Ukrayna Acil Durum Bakanlığı, geçen hafta 3 gün içinde 18 kişinin donarak öldüğünü, 500 kişinin de vücut ısılarının düşmesi ve soğuk yanığı nedeniyle tedavi altına alındığını açıkladı.

Polonya İçişleri Bakanlığı sözcüsü Malgorzata Wozniak, cuma gününden bu yana sıcaklıkların -26 dereceye kadar düştüğünü, yaşlı ve evsiz en az 10 kişinin öldüğünü, polis ekiplerinin ısıtması olmayan binalarda soğuktan donan evsizler olup olmadığını kontrol ettiğini bildirdi.

Sırbistan'ın iç kesimlerinde de dondurucu soğuklar nedeniyle 3 kişinin öldüğü, 2 kişinin kaybolduğu ve 14 belediyenin ülke çapında acil durum planını devreye soktukları açıklandı.

Bulgaristan'da da 57 yaşında bir adamın donarak öldüğü, şiddetli rüzgarlar nedeniyle Varna limanının kapatıldığı kaydedildi.(AA)

1048 kişi böyle fişlendi- Radikal Gazetesi

Askeri casusluk ve şantaj davasında yargılanan çete, TÜBİTAK'taki 1048 personeli tek tek inancı, ideolojisi, zaafları vb. açıdan fişlemiş.

1048 kişi böyle fişlendi


Kime, nasıl şantaj yapılacağı bile var
Z.E.Ş- Bizi kırmaz. Kızdardeşi E.Satanist grup lideri, kontrol altında tutulmalı
Ş.S-İdeolojik Alevi
S.A-Kadın zaafı var. Romanya fotoğrafları elimizde.
M.Y-Desteklenmeli
A.S.Ş-Merdan’ın ekibinden. İşe girmesini biz sağladık. Güven Paşa’nın referansı var. Güvenilir. İş paylaşabiliriz
U.D-İlgi grubunda. Aysam ilgilenecek
M.Ö.Y-Ezik birisi, işkolik, porno zaafı var. Kontrolümüz dışındaki firmalara iş veriyor
E.A-Norveç’li biriyle yaşıyor, dikkat edilecek
i.M.M-Rütbeli yakını Alevi
M.M-..Çok gizli ve önemli projelerimizi takip ediyor. Paşa’nın referansı var. İşçi Partisi’nde aktif. Sağlam ve güvenilir.
L.O-Yükseltelim
B.Ç-Yunanistan’a eşi üzerinden bilgi sızdırır. Koordine içinde.
L.Ö.Y-Dinci. Merdiven altında namaz kıldığı tesbit edildi. Fotoğrafları var
E.Ö- Ermeni
S.S-Metalci

Casusluk ve şantaj soruşturması nedir?
* 28 Nisan 2010’da emniyet birimlerine gelen bir mail ihbarında “Vika, Dilara ve Gül isimli kadınların liderliğinde bir fuhuş çetesinin yurtdışından kadın getirerek zorla fuhuş yaptırdığı, bu çete içerisinde 18 yaşından küçüklerin de bulunduğu” şeklinde bilgiler olduğu belirtildi.

* Örgütün yöneticisi olmakla suçlanan emekli Albay İbrahim Sezer’in evinde yapılan aramada bulunan DVD’deki dokümanlardan, çetenin savunma sanayiinin kritik projelerini yabancı servislere sattığı anlaşıldı. 3 TÜBİTAK çalışanı, 2 general ve 40 muvazzaf subayın da aralarında bulunduğu 55 kişi gözaltına alındı.

* İddianamede TÜBİTAK’ın yanı sıra ASELSAN, HAVELSAN gibi kurumlarda 5 bin kişinin fişlendiği öne sürüldü. 300 sayfalık iddianamede sözkonusu örgütün milli askeri proje yürüten TÜBİTAK, ASELSAN gibi kuruluşlardan proje çalarak yabancı istihbarat servislerine sattıkları iddia edildi.

* İddianamenin en önemli ayağını ‘gizli belgeler’ oluşturuyor. Çeşitli düzeylerde gizlilik taşıyan 165 bin belgenin sızdığı ortaya çıktı.

* Şantaj ve casusluk davası halen devam ediyor. TÜBİTAK’tan da 3 kişi yargılanıyor.

En ünlü fişleme skandalları
Batı Çalışma Grubu: Türkiye en kapsamlı fişleme operasyonuyla 28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu ile tanıştı. PKK’nın 2 numaralı ismi Şemdin Sakık’a ait olduğu ileri sürülen ifadelerden yola çıkılarak ‘Güçlü Eylem Planı 1’ hazırlandı. Bu planda bazı gazeteciler PKK’yla işbirliği yapmakla suçlanıyordu.

SOSYETİK FİŞLEME: Ses getiren ikinci fişleme vakası ise kamuoyuna ‘sosyetik fişleme’ olarak yansıdı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın 26 Ocak 2004 tarihli yazısıyla ortaya çıkan bu fişlemede bazı askeri birliklere ve kaymakamlıklara “Kendisini ulusal değerlerin dışında-üstünde gören AB ve ABD yanlısı kişilerin izlenmesi” talimatı veriliyordu. Birçok işadamı, sanatçı vb. bu yolla fişlendi.

KAMU PERSONEL ÇİZELGESİ: Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 2006’da hazırlanan ve “Kamu Personel Durum Çizelgesi” adı verilen belgelerin de bir andıç vakası olduğu ortaya çıktı. Bu çizelgede birçok bilginin yanında “siyasi düşüncesi, diniinancı” gibi bir bölüm de yer alıyordu. Andıçta dönemin Diyarbakır Valisi Efkan Ala’nın da aralarında bulunduğu idari amirler ve yargı üyeleri fişlenmişti.

SİVİL TOPLUM ANDICI: Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Daire Başkanlığı’nın 2006’da ‘Andıç’ başlıklı bir başka belge de bu kez TESEV, TÜSİAD gibi kamuoyunda bilinen kurumların da yer aldığı sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin fişlediği ortaya çıktı.

lahİka-1 planı: İki yıl önce Taraf’ta yayımlanan ve Genelkurmay’ın Türkiye’yi biçimlendirme planı olduğu iddia edilen ‘Lahika 1’ isimli eylem planı da bir andıç olarak tartışıldı. Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlandığı ileri sürülen ‘Bilgi Destek Faaliyeti Eylem Planı’ adındaki bu andıçta ‘üniversiteler, üst yargı organlarının başkanları, basın mensupları vb. kişiler hakkında bilgiler detaylı yer alıyordu.

30 Ocak 2012 Pazartesi

Bağış, Katar'a gidiyor

AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, bu gece Katar'a gidecek.


Ankara - Katar'ın başkenti Doha'da yarın Katar Emiri Şeyh Hamad bin Halife El Tani ile görüşecek olan Bağış, daha sonra Brookings Institute Doha'da "Türkiye-AB İlişkileri: Ortadoğu'ya ve Ötesine Etkileri" konulu bir konferans verecek.
Merkezi Doha'da bulunan El Cezire İngilizce kanalına özel bir mülakat verecek olan Bağış'ın, yarın akşam saatlerinde Türkiye'ye dönmesi planlanıyor.